11 Mayıs 2015 Pazartesi

İSKELET SİSTEMİMİZ

İSKELET SİSTEMİMİZ BİR HEYKELTIRAŞ GİBİ ÇALIŞAN KEMİK HÜCRELERİ İLE 206 AYRI KEMİĞİN İLERİ DERECEDE UYUMU VE DENGESİ GÖZETİLEREK VE YAŞAMIMIZI DEVAM ETTİRMEMİZ İÇİN GEREKLİ HER TÜRLÜ HAREKETİ YAPMAMIZA OLANAK SAĞLAYACAK ŞEKİLDE TASARLANAN BİR SANAT ESERİ VE MÜHENDİSLİK HARİKASIDIR

İskelet 206 ayrı parçanın birleştirilmesinden oluşmuş başlı başına bir mühendislik harikasıdır. İskelet sistemimiz 206 kemiğin ileri derecede uyumu, ölçüsü, dengesi gözetilerek ve bizim yaşamımızı devam ettirmemiz için gerekli her türlü hareketi yapmamıza olanak sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu 206 kemik hayranlık uyandıracak derecede birbirine o derece mükemmel bağlanmıştır ki, meydana her türlü hareketimize olanak tanıyan bir sanat eseri olan iskelet sistemiz ortaya çıkmıştır.

İnsan vücudunun ağırlığının yaklaşık yüzde 20' sini kemikler oluşturur. Yani 80 kilo ağırlığında bir insan, bedeninde 16 kilo ağırlığında kemik taşır. Daha doğrusu, bu 16 kiloluk iskelet 80 kiloluk bedeni taşır, ayakta tutar, hareket ettirir. Bu dayanıklılık iskeletin hayranlık uyandıran özelliklerin den sadece bir tanesidir..

İskelet aynı zamanda vücudun yapısal destek sistemidir. Aynı zamanda beyin, kalp, akciğer gibi hayati organların korumasını yapar, iç organlara destek olur. İnsan vücudu birbirine eklenmiş bu parçalar sayesinde olağanüstü bir hareket kabiliyetine sahip olur.İnsan vücuduna, hiçbir yapay makine tarafından taklit edilemeyen üstün bir hareket kabiliyeti verir.  Bugüne kadar yapılmış hiçbir robot insan vücudunun hareket kabiliyetini taklit edememiştir.

Gülme, koşma, yürüme, oturma, ayakta durma, yatma, yazı yazma. Her insan bu işlemleri kemikleri sayesinde yapar. Kemikleri sayesinde yürür, yine onlar sayesinde ayakta durur, yatar, güler, kemikleri sayesinde yemek yer.

İskelet bütün olarak mükemmel bir işleve sahip olmasının yanında, iskeleti oluşturan kemikler de üstün bir yapıya sahiptirler. Vücudun taşınması ve korunması gibi önemli bir görevi üstlenen kemikler, bu işi rahatlıkla yerine getirebilecek kapasitede ve sağlamlıkta yaratılmıştır. Vücudun karşılaşacağı zor durumlarda hesaba katılmıştır.
 Örneğin uyluk kemiği dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitedir. Nitekim atılan her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük binmektedir.  Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetre karesi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır.  Vücuttaki kemikler hareket ettiğiniz, yattığınız, oturduğunuz her an şiddetli bir ağırlık ve basınçla karşı karşıyadırlar.
  Oturduğunuz yerden kalktınız ve yürümeye başladınız ya da tam tersini yaparak bir yere oturdunuz. İşte sizin hiç düşünmeden yaptığınız bu hareketler sırasında gerçekte vücudunuzda son derece sistemli şekilde çalışan, kompleks iskelet tasarımı harekete geçmektedir. Peki kemik denen ve bir tek hücrenin bölünmesi sonucunda ortaya çıkan bu yapıyı, bu kadar kuvvetli kılan nedir? Sorunun cevabı kemiklerin eşsiz yaratılışında gizlidir.

Kemiklere Dayanıklılık Kazandıran Yapı

Kemiğin içyapısı dayanıklılığı nedeniyle bir mikroskobik harikadır. Vücutta oldukça büyük bir alan kaplayıp, çok önemli işlevleri olan iskeletin bu kadar hafif, ancak bir o kadar da dayanıklı olmasındaki sır kemiklerin yapısıdır.
  Bilim adamlarının bir mühendislik harikası olarak adlandırdıkları kemiklerin içleri hayranlık uyandıracak bir tasarıma sahiptir.  Hatta mühendisler yirminci yüzyılın ikinci yarısında yapımı oldukça zor, uzun ve masraflı olan gökdelen, köprü gibi büyük ve yüksek yapılar için kemiğin yapısına benzeyen bir teknik geliştirdiler.
 Kafes sistemi adı verilen bu yönteme göre yapının taşıyıcı elemanları tek parça değil, birbiri içine geçmiş kafes şeklindeki çubuklardan oluşmaktadır.  Ancak bilgisayarların yapabileceği karmaşık hesaplarla, kemiklerin tasarımındaki bu yöntem kullanılarak büyük köprüler ve endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve daha ucuza inşa edildi.

Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir nokta vardır. Kemiğin içindeki sistem bu binaların inşasında kullanılan teknikten çok daha komplekstir. Kemikler birbirine zıt görünen iki özelliğe aynı anda sahiptir. Sağlamlık ve hafiflik.
 Mühendislerin inşa ettikleri binalar ise kullanılan malzeme nedeniyle aynı anda bu iki özelliğe birden sahip değildir. Kemiklerdeki gözenekli ve boşluklu yapı ise onun hafif olmasına neden olmaktadır.  Ancak bunun yanında kemikler çok sağlam ve dayanıklıdır.

Kemiğin yapısındaki hafiflik ve sağlamlık kriterlerinin altını bir kez daha çizmekte fayda vardır.  Çünkü bu iki özelliğin bir arada olması insana çok büyük kolaylık sağlarken, tam aksi insan için öldürücü olabilirdi.
 Kemikler bu özelliklerden yalnızca birine sahip olsalardı, örneğin sağlam olup aynı zamanda ağır olsalardı tüm iskelet insanın taşıyabileceği ağırlığın üzerinde olurdu.  Bu ağırlık nedeniyle insanın hareket imkanı azalır, günlük hayatı çok kısıtlanırdı.  Ayrıca bu sertlik ve gevrekliğin sonucu olarak en ufak bir darbede kemikler de kırılma ve çatlama olabilirdi.

Bunun tam aksi olsaydı kemikler yine hafif olup dayanıklı olmasaydı, bu durumda vücut şu an olduğu şekliyle olmaz, pelte halinde deri kütlesine benzerdi. Bu haldeyken beyin, kalp gibi hayati öneme sahip birçok organ her an tehlikeye maruz kalırdı.

Kemiklerimizin bu mükemmel tasarımı, bizim son derece rahat bir hayat sürmemizi, çok zor hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapabilmemizi sağlamaktadır. Kemiğin yapısının bir başka özelliği de vücudun gerekli bölgelerinde esnek bir yapıya sahip olmasıdır.
 Örneğin göğüs kafesi, kalp ve akciğer gibi hayati organları korurken, bir yandan da akciğerlere havanın dolmasını ve boşalmasını sağlayacak şekilde genişler ve büzülür.  Eğer akciğerleri koruyan göğüs kemikleri kafatası gibi sert kemiklerden oluşmuş olsaydı, nefes almak neredeyse imkânsızlaşır,  akciğer her nefes alışımızda bu sert kemikler arasında sıkışır kalırdı.

Kemiklerin esnekliği zamanla değişebilir. Örneğin kadınlarda leğen kuşağı kemikleri, hamileliğin son aylarına doğru gevşer ve birbirinden biraz ayrılırlar. Bu son derece önemli bir ayrıntıdır. Çünkü bu gevşeme sayesinde bebeğin başı doğum sırasında ezilmeden dışarı çıkabilir.

Kemikteki mucizeler bunlarla da sınırlı kalmaz. Kemikler esneklikleri, dayanıklılıkları ve hafifliklerinin yanı sıra, kendilerini tamir etme özelliğine de sahiptirler. Bu da vücuttaki pek çok işlem gibi, milyonlarca hücrenin beraber çalışmasıyla gerçekleşir.

İskeletin hareket kabiliyeti de üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntıdır. Her adım atışımızda omurgamızı oluşturan omurlar birbiri üzerinde hareket ederler. Bu sürekli hareket ve sürtünme, omurların aşınmasına sebebiyet verecekken bu tehlikeyi önlemek için her bir omur arasına disk denen dayanıklı kıkırdaklar yerleştirilmiştir.
 Bu diskler amortisör görevi yaparlar. Dahası her adım atışta, vücut ağırlığından kaynaklanan bir tepki kuvveti yerden vücuda gelir. Bu kuvvet omurganın sahip olduğu amortisörler ve kuvvet dağıtıcı kıvrımlı şekli sayesinde vücuda zarar vermez. Eğer tepkiyi azaltan esneklik ve özel yapı olmasa, ortaya çıkan kuvvet direk olarak kafatasına iletilirdi ve omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini parçalayarak beynin içine girerdi.

Kemiklerin birbirine eklendikleri yerlerde de yaratılışın delilleri görülür. Eklemler bir ömür boyu hareket ettikleri halde yağlanmaya ihtiyaç duymazlar.  Biyologlar bunun nedenini araştırdılar. Eklemlerdeki sürtünme nasıl ortadan kalkıyordu?

Bilim adamları olayın tam bir yaratılış mucizesi olarak nitelendirilebilecek bir sistemle çözüldüğünü gördüler.  Eklemlerin sürtünme yüzeyleri, ince ve gözenekli bir kıkırdak tabakası ile kaplanmıştı ve bu tabakanın altında ağdalı ve kaygan bir sıvı bulunur. Kemik eklemin bir yerine baskıda bulunursa bu sıvı gözeneklerden dışarı fışkırır ve eklem yüzeyinin yağ gibi kaymasını sağlar.

Tüm bunlar insan bedeninin üstün bir yaratılışın ürünü olduğunu göstermektedir.  İnsan bu mükemmel yaratılış sayesinde birbirinden çok farklı hareketleri büyük bir hız ve rahatlıkla içinde yerine getirir.

Her şeyin bu kadar mükemmel olmadığını mesela tüm bacağımızın tek bir uzun kemikten meydana geldiğini düşünün. Yürümek bir sorun haline gelecek, son derece hantal ve hareketsiz bir bedenimiz olacaktı. Bir yere oturmak bile güçleşecek, bu tür hareket sırasındaki zorlamalar nedeniyle bacak kemiği kolaylıkla kırılabilecektir. Oysa insanın iskeleti, vücudunun her hareketine kolaylıkla izin verecek bir yapıdadır.

Vücuttaki Canlı Banka Kemikler

Çoğu insan kemiklerin cansız maddeler olduğu zanneder ancak kemikler dış tabakaları hariç canlı dokulardır.  Bu dokuların için de mikroskobik damarlar, sinir ağları ve kemik iliği bulunur. İnsan vücudundaki kemikler aynı zamanda bir banka gibi çalışır. Kalsiyum ve fosfor gibi hayati maddeleri depolarken, herhangi bir durumda ihtiyaç olduğunda depoladıkları bu maddeleri vücuda geri verirler.

Kalsiyum vücutta çevreden toplanan uyarıların sinirlere ulaşmasını sağlamak gibi son derece önemli bir görev üstlenmiştir.  Kalsiyum olmadan uyarılar sinirlere ulaşamaz. Bu da insanın tamamen felç olması ve iç organlarının çalışmaması anlamına gelir ki,  bu ölümle sonuçlanacak bir durumdur.

Kemik hücrelerin birer kalsiyum ve fosfor deposu olarak görev yaptıklarını belirttik.  Burada üzerinde durulması gereken yine çok önemli bir detay vardır. Gözü ve herhangi bir duyu organı olmayan kemik hücresi kanda bulunan binlerce değişik madde arasında kalsiyum ve fosforu kolaylıkla ayırt eder.
 Sonra hiç şaşırmadan bu atomları yakalar.  Bir insan dahi önüne koyulan farklı element tozlarını eğer bu konuda bir eğitim almamışsa ayırt edemez.
 Bir masanın üzerinde kalsiyum, fosfor, demir, çinko gibi elementlerin toz olarak koyulduğunu ve bu karışımın içinde kalsiyum taneciklerini ayırt etmenizi istendiğini düşünürseniz,  her hangi bir duyu organı olmayan bu konuda hiçbir eğitim almamış kemik hücresinin başardığı işin zorluğu daha iyi anlaşılır.

Kemik hücresi aynı zamanda aynı diğer vücut hücreleri gibi son derece itaatli bir bireydir. Kendisine kalsiyum depola emri söylendiğinde (Klasitonin Hormonu) bu emre hemen itaat eder.  Eğer kendisine depoladığı kalsiyumu bırak emri verilirse (Parathormon), bu emre de itaat eder. Kemik hücresi yüksek şuur, kabiliyet, sorumluluk ve disiplin anlayışla gece gündüz görevine devam eder.

Kan Hücresi Üreten Makine Kemik İliği

Kemiklerin ortasında geniş bir boşluk vardır. Bu boşluğun içerisinde, kan için gerekli maddelerin üretimini sağlayan kemik iliği bulunur. Kemik iliği yağ, su, alyuvarlar ve akyuvarlardan oluşur.  Bazı kemiklerde ise tamamına yakını yağdan meydana gelen sarı ilk bulunur. Kırmızı ilikte ise hem vücudu besleyen hem de enfeksiyonlara karşı vücudun savunmasını yapan kan hücreleri üretilir ve depolanır.

Kırmızı ilikte üretilen alyuvarların yapısındaki hemoglobin molekülleri oksijeni, akciğerlerden alarak tüm hücrelere dağıtırlar. Eğer kırmızı ilikteki kan üretiminde biraz azalma olsa vücuttaki hücreler oksijensiz kalarak ölürler. Bu nedenle kemik iliğindeki üretimin sürekli olması zorunludur. Bu kadar önemli bir görevde aksama olmaması için vücutta çeşitli önlemler alınmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder