24 Kasım 2015 Salı

TRİGEMİNAL SİNİR

TRİGEMİNAL SİNİR
Trigeminal sinir, beyin sapından çıkan beşinci kafatası siniridir ve yüze geçerek yüz derisiyle kafa derisini, dişleri, burun, ağız ve gözdeki mukus zarını ve çiğneme kaslarını besler. Temelde dokunma, ağrı ve ısıyla algılayan duyusal liflerden oluşur. 

Üç bileşeni vardır: göz, üstçene ve altçene.

Bu sinir, beyin sapından fazla uzaklaşmadan, hala kafatası boşuluğu içindeyken üç kola ayrılır ve bu kollar, kafatası boşluğundaki farklı deliklerden çıkar.

Göz (oftalmik) siniri, üst gözkapağı, alın ve başın tepe kısmına (verteks) kadar kafatası derisini, burnun bir kısmını ve korneayı besler. Üstçene siniri, şakak üzerindeki deriyle alt gözkapağından üst dudağa kadar yüz derisini besler.

Üst dişler, burundaki mukus zarı, sert ve yumuşak damaklarla yanaklardan da bu sinir sorumludur. En büyük kol olan altçene siniri, çene derisi, şakak, kulak, alt dişler, ağız tabanındaki mukus zarı ve dilin ön üçte ikilik kısmını besler.

Kasları, özellikle de dört çiğneme kasını besleyen tek koldur.

Trigeminal nevralji (ağrılı tik ya da tic douloureux), yüzdeki temel duyusal sinir olan trigeminal sinirin bir hastalığıdır. Yüzün bir yanında, trigeminal sinirin beslediği bölgelerden birinde, genellikle alt yüzle çeneyi besleyen ikinci ve üçüncü sinir kolları boyunca meydana gelen ani ve şiddetli bir ağrıya neden olur.

Ağrı, yüzün duyarlı bir bölgesine dokunulduğunda ya da çenenin konuşma, çiğneme ve yutma gibi belirli hareketleri sırasında başlar. Genellikle yaşlı kadınları etkileyen bu durum, zaman içinde daha sık yinelenmeye başlar.

Sinire baskı yapan bir kan damarı ya da küçük bir tümör bu ağrıya yol açabilir (bu durumda cerrahi müdahaleyle tedavi edilebilir).

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite





20 Kasım 2015 Cuma

ÖZEL DUYULAR

ÖZEL DUYULAR
Özel duyular, koklama, görme, tat alma, işitme ve dengedir. Bütün özel duyu organları, başta yer alır ve bu organların gönderdiği sinir uyarıları kafatası sinirleriyle beyne taşınır.

Koku algılayıcıları, burun boşluğunda bulunur. Havadaki maddeler, burun boşluğuna girer ve burun boşluğundaki koklama kıllarının üzerinde yer alan minik algılayıcılarla etkileşime girer.

Algılayıcıların ürettiği uyarılar, koklama siniriyle beynin alt kısmındaki özel bölgelere taşınır ve burada koku olarak yorumlanır. Koku algılayıcıları, binlerce farklı kokuyu ayırt edebilir.

Dil, damak ve boğazdaki küçük çıkıntıların (papilla) üzerinde tat cisimcikleri bulunur. Dilin üzerindeki algılayıcılar, tatlıyla tuzlu uyarılarına karşı daha duyarlıyken, damakla boğazdaki algılayıcılar, ekşi ve acı uyarılara daha çabuk yanıt verirler.

Tat cisimcikleri, tükürükte çözülen maddelerle birleştiğinde uyarı üretir; bu uyarı, yüz, dil-yutak ve vagus sinirleriyle beyin kabuğuna iletilir.

Tat duyusu, koku duyusuyla tamamlanır; tat duyusunun yaklaşık yüzde80’i aslında koku duyusuna dayanır.

Görme duyusu organları, gözlerdir. Göze giren ışık, göz küresinin arkasındaki ağ tabakaya çarpar; ağ tabakadaki koniler ve çubuklar adlı fotoreseptörler, görüntüyü elektrik uyarılarına dönüştürür.
Bu uayarılar, görme sinirleriyle beyin kabuğuna ve beynin diğer kısımlarına iletilerek görüntü olarak yorumlanır.

İşitme duyu organları, kulaklardır; kulaklar, kafatasının şakak kemiği üzerinde yer alan bir çift karmaşık organdır. Kulak, ses dalgalarını salyangoz bölgesinde mekanik dalgalara çevirip daha sonra da elektrik uyarılara dönüştürür.

Bu uyarılar, ses olarak yorumlanmak üzere vestibül-salyangoz sinirinin salyangoz kısmıyla beyin kabuğuna gönderilir.

Denge duyusuyla ilgili organlar da kulakta yer alır. Vestibül sistem olarak adlandırılan bu organlar, yarı dairsel kanallar, içkulak vestibülünün keseciğiyle torbacığıdır.

Vücudun pozisyonundaki değişiklikleri algılayan bu organlar, vestibül-salyangoz sinirinin vestibül kısmıyla beyne bilgi aktarır.

Eğer kişide bir ya da daha fazla özel duyu organı işlevini görmüyorsa, diğer duyular daha da keskinleşir. Örneğin, görme yeteneğini kaybeden kişinin işitme yeteneği daha keskin olabilir ya da dokunma yeteneği daha duyarlı hale gelebilir.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite






16 Kasım 2015 Pazartesi

GENEL DUYULAR

GENEL DUYULAR
Genel duyular algılayıcılarının birçoğu deri de bulunur. Dokunma duyusuyla ilgili algılayıcılar, dokunma, basınç, titreşim, gıdıklama ve kaşıntıyı algılayabilen mekanoreseptörlerdir.

Deride bulunan dokunma duyusu algılayıcılarının en az altı farklı türü vardır; Ruffini cisimciği, Meisner cisimciği (parmak uçlarında bulunur ve hafif dokunma duyusunu algılar), Krause cisimciği (soğuğu algılar), Pacini cisimciği ve Merkel diskleri, bunların arasında yer alır.

Dokunma duyusuyla ilgili algılayıcılar özellikle dudaklar, parmak uçları, avuç içleri, ayak parmakları, meme başları, penis başı ve klitoris gibi belirli bölgelerde çok sayıda bulunur.
İğne batması ya da titreşim gibi bir uyarı, bu algılayıcılardan herhangi birine uygulandığında duyusal bir sinir uyarımına dönüştürülerek omuriliğe iletilir.

Uyarım, özel sinir yollarıyla omurilikten talamusa, oradan da beyin kabuğuna gönderilir; burada özgün uyarımın doğasına ve o sırada beynin genel bilinçlik düzeyine göre bir titreşim; iğne batması ya da diğer duyular olarak tanımlanır.

Deride bulunan diğer algılayıcı türleri; termoreseptörler ve nosiseptörlerdir.
Diğer genel duyusal algılayıcı kaslar, kirişler ve eklemlerin dokuları içinde bulunur.

Proprioseptörler ağırlık, vücudun konumu, kollarla bacaklar gibi vücut parçalarının devinimleri ve çeşitli eklemlerin pozisyonuyla ilgili bilgi sağlar. Proprioseptörler; kas liflerini, Golgi kiriş organlarını ve eklem algılayıcılarını içerir.

Bu algılayıcılar, vücuda kas hareketlerinin eşgüdümünü sağlamak ve vücudun pozisyonunu korumak için gerekli duyusal bilgiyi verir. Proprioseptörlerin gönderdiği bilginin büyük bir kısmı bilince ulaşmaz.

Termoreseptörler (ısı algılayıcıları), vücudun çeşitli yerlerine dağılmıştır. Ayrı termoreseptörler, soğukla sıcağı algılar ve dondurucu soğuktan yakıcı sıcağa kadar ısı değişikliklerini kaydeder. Dudaklar, ağız ve anüs çevresindeki deride sayısız termoreseptör vardır.

Nosiseptörler (ağrı algılayıcılar), vücuttaki birçok dokuda bulunur. Bedensel ağrıları (deri, kaslar, kirişler ya da eklemlerdeki ağrıları) veya iç organlardaki ağrıları algılarlar.
Bu algılayıcılar; hasar gören hücrelerin, yüksek vücut ısısının, gerilen kas liflerinin ve diğer uyarıların salgıladığı kimyasal maddelere yanıt verir.

İç organlardaki nosiseptörlerin uyarılarını taşıyan sinirler, vücudun yüzeyini kaplayan derinin farklı bölgelerindeki sinirlerle aynı yerden omuriliğe girebilir. Ağrı, etkilenen organdan daha çok deride hissedilir; bu, gönderme ağrı olarak bilinir.

‘Sessiz’ nosiseptörler olarak adlandırılan bazı nosiseptörlerse iltihaplı dokudaki hücrelerin salgıladığı kimyasal maddelerde sentez yapana dek, yoğun uyarılara yanıt vermez.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite



12 Kasım 2015 Perşembe

DUYULAR

DUYULAR
Duyular, bireylerin iç ve dış ortamlarındaki değişiklikleri algılamalarına olanak tanıyan yetilerdir. Bu değişiklikler, duyu organları tarafından algılanır; bu organlar, ışık, ısı, dokunma ve ses gibi fiziksel uyarıları algılayabilen algılayıcılardan oluşan özel organlardır.

Fiziksel uyarıları sinir uyarılarına çeviren bu organlar, uyarıları sinirler yoluyla duyu olarak yorumlanacakları beyne gönderir.

Duyular, genellikle genel duyular ve özel duyular olarak iki gruba ayrılır.
Genel duyular, dokunma, basınç, titreşim, vücut dokularının uyarıları, gerginlik, ağrı, ısı ve soğukluğu içerir. Bu duyuları algılayan algılayıcılar, vücudun tamamına yayılmıştır.
Bunlar, birçoğu koruyucu doku kapsülüyle kaplı sinir uçlarıdır.

Özel duyularsa koklama, görme, tat alma, işitme ve dengedir. Bu duyuların algılayıcıları, vücudun belirli bölgelerinde bulunur ve daha karmaşıktır.

Algılayıcılar (resptörler), genellikle algılayabildikleri uyarıların türlerine göre sınıflandırılırlar. Örneğin görme, fotoreseptörlerle (ışık algılayıcıları); dokunma, ses ve denge, mekanoreseptörlerle (konum ve temas algılıyıcıları); koku ve tat, kemoreseptörlerle; sıcaklık ve soğukluk, termoreseptörlerle ve ağrı, nosiseptörlerle algılanır.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite





9 Kasım 2015 Pazartesi

BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ

BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ

Belirli bazı stratejeler kullanarak belleği geliştirmek mümkündür. Günümüzde insanlra anımsama ve öğrenme yeteneklerini en üst düzeye çıkarma yollarını öğretmeyi amaçlayan birçok program vardır. Bu strajeleri, şöyle sıralayabiliriz.

.Seçici olmak: Ne öğrenmek istediğini bilmek. Not almak, listeler tutmak ve düzenli olmak, belleğe yardımcı olur.

.Ezber yoluyla öğrenmek: Yinelemek ve ezberlemek, bazı konular için zorunlu olan bir formüldür.
.Sesli okumak: Bu yöntemin, bilgiyi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmada en güçlü sistemlerden biri olduğu bulunmuştur.

.Geçmiş bilgisi edinmek: Yeni beceriler kazanmak, büyük oranda kişinin zaten bildiği şeylere dayanır.

.Anımsamaya yardımcı araçlar gibi bellek yardımcıları kullanmak.

.Öğrenilen şeyi uygulamak ve eyleme dökmek: Örneğin, öğrenilen kavramlar soyutsa tartışma, kişinin kavramı anlamasına yardımcı olur; öğrenilen şey, bir dans adımıysa yineleme, adımların kişinin belleğinde kaydedilmesini sağlayacaktır.

.Formda ve sağlıklı kalmak: Düzenli olarak egzersiz yapan, beslenme düzenine özen gösteren, fazla alkol tüketmeyen ve gerekmedikçe ilaç kullanmayan sağlıklı kişiler, zihinlerinin açık kalmasını da sağlarlar. İşitme ya da görme bozuklukları olan kişiler, deneyim ve öğrenme yeteneklerini en üst düzeye çıkarmak için doğru araçları kullandıklarından emin olmalıdır.

.Beyni aktif tutmak: Zihni kullanmak ve yeni beceriler edinerek zihni çalıştırmaya devam etmek, öğrenilen şeyleri uygulamak ve bulmaca ya da sözcük oyunları gibi hobiler, beynin çalışmasını sağlar.

İyi eğitimli kişiler, yaşlanırken diğerlerine oranla daha az bellek sorunları yaşarlar; bunun nedeni, bellek sorunları olan diğer kişilere oranla daha iyi bir bellekleri olmaları ya da problem çözmeye, çalışmaya ve öğrenmeye devam ettikleri için beyinlerinin aktif kalması olabilir.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite











3 Kasım 2015 Salı

BELLEK SORUNLARI

BELLEK SORUNLARI
Unutmak normaldir ve istisnai örnekler dışında herkes unutur. Kullanılmayan bir şey zaman içinde unutulacaktır. Bununla birlikte unutma yeteneği, öğrenme süreci içinde önemli bir yere sahiptir.
Kişi, yeni öğrenme deneyimlerine uyum sağlamak ve yeni beceriler edinmek için öğrenme yeteneğini unutma yeteneğiyle sürekli olarak destekler. Unutamayan kişilerin, aşırı derecede zihinsel karmaşa içinde oldukları ortaya çıkarılmıştır.

Belirli bazı durumlar, koşullar ve hastalıklar belleği etkileyebilir. Depresyon, aşırı huzursuzluk ve psikomotor gerilik de içeriyorsa, kişinin anımsamasını güçleştirebilir; bu tür depresyon, yalancı bunamaya (pseudodementia) da neden olabilir.
Kaygı (anksiete), kişinin konsantrasyon yeteneğini azaltabilir (örneğin bir sınavda olduğu gibi) ve belleğini etkileyebilir.

Yaşlanmayla birlikte kişinin yeni beceriler edinme yeteneği ve geçmiş şeyleri anımsama becerisi azalır. Bunun nedeni, yaşlılarda oranla kısmen daha büyük bir bellek birikimi olması ve bu nedenle anımsama sürecinin daha karmaşık bir hale gelmesidir.
Bu durum, yaşa bağlı bellek zayıflaması olarak tanımlanır. Can sıkıntısı, yorgunluk, işitme ve görme bozuklukları, alkol kullanımı, ilaçlar ve ağrı anımsama dolayısıyla da öğrenme yeteneklerini azaltabilir.

Özellikle beyinde görülen enfeksiyonlar (menenjit gibi), bellek sorunlarınaneden olabilir; aktif olmayan bir tiroid de bedensel işlevleri yavaşlatarak benzeri sorunları tetikleyebilir.
Şiddetli kalp ya da akciğer hastalıkları, beyne gönderilen oksijen miktarını azaltarak belleği etkileyebilir; kanda yüksek ya da düşük şeker düzeyine neden olan şeker hastalığı, tedavi edilmezse ya da yetersiz tedavi edilirse beynin çalışmasını etkileyebilir.

Bellek sorunlarının en ciddi nedeni bunamadır. 65 yaş altındaki kişilerde nadir görülen (genellikle Creutzfeld-Jakob hastalığı gibi durumlarla birlikte görülebilir) bunama, yaşlanmayla birlikte artar. 80 yaş üstündeki her beş kişiden birinde görülen bunama, Alzheimer hastalığının da en yaygın nedenidir.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite