28 Kasım 2016 Pazartesi

ÜRİK ASİT YÜKSEKLİĞİ

ÜRİK ASİT YÜKSEKLİĞİ

Fruktoz meyve ve balda bulunan şeker türüdür. Toz şeker ise sukroz olarak bilinir. Sukroz yani sofra toz şekerinin % 50'sini fruktoz % 50'sini glukoz oluşturur. Toz şeker yediğimizde bu bağırsaklarda fruktoz ve glukoza parçalanır. Fruktozun diğer önemli bir kaynağı ise mısır şurubudur. Gazoz, kola, Pastane ürünleri, kek ve tatlıların çoğunda ise fruktoz içeren mısır şurubu kullanımı yaygındır. Bu ise % 55 fruktoz, % 45 glukoz içerir ve kilo aldırır.

Günde 50 gramdan fazla fruktoz alan -yiyen kişilerde şişmanlık ve diyabet riski artmaktadır. Sofra şekerinde bulunan fruktoz şişmanlık olmadan bile şeker hastalığına neden olmaktadır. Fruktoz trigliserid denen kan yağının karaciğerden üretimini artırır.

Glukozdan daha fazla vücutta yağ birikimi yapar. Fruktozun en önemli etkilerinden biri ürik asit üretimini artırmasıdır. Fruktoz yendikten sonra bir saat içinde kan ürik asit düzeyi 2 mg/dl kadar artar.

Ürik asit düzeyi yüksek kişilerde de zamanla şeker hastalığı, obezite, insülin yüksekliği, karaciğer yağlanması ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kan ürik asit düzeyi yüksek olanlar şeker hastalığı gelişme riski altındadır. İLGİNÇ OLANI BU KİŞİLER ŞEKER HASTASI OLUNCA KAN ÜRİK ASİT DÜZEYİ NORMALE GELMEKTEDİR. Bunun nedeni böbrekten idrar yoluyla atılan glukozun tubullerden ürik asit emilimi engellemesi ve böylece ürik asitin idrar yoluyla atılmasıdır.

FRUKTOZUN ZARARLARI:

1. Kan trigliserid seviyesini artırır

2. Kan ürik asit düzeyini artırır

3. Kandaki zararlı AGE ürünlerini artırır.

4. Kan şekerini düşürse de uzun zamanda insülin direncini arırır.

5. Hayvan çalışmalarında karatarkt yaptığı gösterildi.

6. Tansiyonu yükseltir.
ÜRİK ASİT:

Ürik asit proteinlerden –pürinden oluşur. Özellikle kırmızı et yiyenlerde ürik asit daha fazla artar. Alkol ve bira ürik asit seviyesini artırır.

Ürik Asit Düzeyinin Arttığı Durumlar:

Menopozdaki kadınlar, erişkin erkekler

İnsülin direnci, uyku apnesi, şişmanlık,karaciğer yağlanması, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp damar hastalıkları

Böbrek yertmezliği

Preeklampsi

Et yemek, bira içmek, alkol almak, Fruktoz yemek

Ani egzersiz yapmak

Kurşun zehirlenmesi

Düşük doz aspirin, idrar söktürücüler, etambutol ilacı, niasin vitamini,

Hızlı kilo verme, lösemi, polisitemi, uzun açlık, psoriasis

Yüksek yağlı beslenme



Paratiroid hormon yüksekliği

Konjestif kalp yetmezliği

Hipotiroidi (tiroid yetmezliği)

Psikolojik ve fiziksel stres

Maraton koşucuları

Yüksek seviyede yaşama

Sarkoidoz

Mısır ekmeği

Domates çekirdeği

HANGİ BESİNLER ÜRİK ASİT DÜZEYİNİ DÜŞÜRÜR:

1.Süt ürünleri, yoğurt ve ayran düşürür. C VİTAMINI ALANLARDA ÜRİK ASİT DÜŞER. C VİTAMİNİ İDRARLA ÜRİK ASİT (ÜRAT) ATILIMINI ARTIRIR. Kafein de (kahve) ürik asit düzeyini düşürür. Sebze, meyve, taze meyve suları , ananas faydalıdır..kakao, çikolata yenebilir.

2.Kilo verilmelidir. Fazla kilo ürik asiti artırır.

3.Alkol alımı kesilmelidir.

4.Bol su içilmelidir (günde 10-12 bardak)

5.Protein yani et yemeği azaltılmalıdır.

6.Karnabahar, ıspanak, mantar az yenmelidir.

NOT: Ürik asit düzeyini düşürür diye belirtilen besinler meyveler asla kesin tedavi olmayıp destekleyicidir.



Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
+90532 297 92 35

Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA



NOT: Sağlık sorunlarından uzak kalmanın en doğal yolu 20 günde bir REFLEKSOLOJİ seansı uygulamasıdır.

Refleksoloji, bugün  tamamlayıcı tıp olarak yer almaktadır. (GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI REFLEKSOLOJİ YÖNETMELİĞİ 27 EKİM 2014 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞTUR.)


22 Kasım 2016 Salı

REFLEKSOLOJİ İLE VÜCUT RİTMİNİZ DÜZENE GİRDİĞİNİ BİLİYORMUSUNUZ?

REFLEKSOLOJİ İLE VÜCUT RİTMİNİZ DÜZENE GİRDİĞİNİ BİLİYORMUSUNUZ?


Tıbbi sözlüklere göre "refleks" kelimesi dış etkilere bağlı olmak üzere istemsiz kas kasılması olarak tanımlanır. Ancak "refleks" kelimesi, bu terapinin içeriğinde, bütün organizmanın, kafanın, boynun ve gövdenin küçük bir ekran gibi görülen ayakta yansıması olarak ele alınır.

Refleksoloji, ayaklarda, bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktalarına, el ve parmaklarla sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmakla ortaya elektrokimyasal mesajları çıkardığı bununda nöronların yardımı ile ilgili organı uyaran bir çalışmadır.

Refleksoloji, bugün  tamamlayıcı tıp olarak yer almaktadır. (GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI REFLEKSOLOJİ YÖNETMELİĞİ 27 EKİM 2014TARİHLİ  RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞTUR.)



Not: Uzman olmayan, fizyoloji ve anatomi bilgisi olmayan kişilerce yapıldığında riskli komplikasyonlara neden olabiliyor.



AMİGDALA;

(Latince: corpus amygdaloideum) beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü. Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasındaki primer role sahip bölge. Limbik sistemin bir parçasıdır.



Başta korku olmak üzere, duyguların denetiminden sorumlu olan amigdala; sempatik sinir sisteminin aktivasyonu için hipotalamusa, refleksleri artırmak için talamik retiküler nükleusa, yüzde korku ifadesinin oluşması için fasial ve trigeminal sinir nükleuslarına uyarır.



Ayrıca dopamin, noradrenalin ve adrenalin salgılanması için ventral tegmental bölge, locus coeruleus ve laterodorsal tegmental nucleusa da çeşitli uyaranlar yollar.



Amigdala, duygusal olaylarla ilgili hafızanın oluşumunda ve depolanmasında önemli rol oynar. Korkuya bağlı koşullanmada uyarılar amigdalanın bazolateral kompleksine, özellikle de lateral nukleusa gelir ve burada uyarana ait anılarla ilişki kurulur.



Sinapslarda kayıtlı olan duygusal hafıza, amigdalanın santral nukleusu ve stria terminalis yolu ile korkma davranışını ortaya çıkarır. Bu yolla, donakalma, çarpıntı, hızlı solunum ve stres hormonu salınımı gibi cevaplar oluşur.Amigdala, hafıza birikiminin düzenlenmesinde de rol alır.



Herhangi bir öğrenme olayında uzun süreli hafıza hemen oluşmaz. Bu olayla ilgili bilgiler zaman içinde tekrarlanmayla birlikte yavaş yavaş uzun süreli depoya gönderilir.

Buna pekiştirme denir. Olay sırasında oluşan duygusal tepki ne denli fazlaysa öğrenme de o kadar kuvvetli olur. Bu etkiyi amigdala düzenler.



NOT; ÇOK ÖFKELENDİĞİMİZDE İÇİNDE DUYGU İÇERMEYEN BİR UĞRAŞ YAPTIĞIMIZDA YANİ MATEMİKSEL HESAP YAPTIĞIMIZDA 30 SANİYE İÇİNDE AMİGDALA’YI PAYPAS YAPMIŞ OLUP ÖFKEYİ YENMİŞ OLURUZ. AYRICA LUMBİK SİSTEM UZUN SÜRELİ HAFIZANIN’DA  ANA MERKEZİDİR (DUYGULARDA DAHİL).

İNSAN MUTLU OLDUĞUNDA ENDORFİN SALGILAR. İNSAN MUTLUYKEN DAHA İYİ ÖĞRENİR.



STRESLİ, SIKINTILI VE KORKU HALİNDE İKEN HEMEN ÖĞRENME FAALİYETİNİN ÖNÜNE BİR ENGEL GELİR ÇÜNKÜ ALINAN BİLGİLERİ LUMBİK SİSTEM NEOKORTEKS’E İLETMEKTEN ZİYADE BEYİN SAPINA YANİ DAHA İLKEL OLAN KISMA GÖNDERİR VE DOLASIYLA HAFIZAYA ALAMAYIZ. TALAMUS STRES ANINDA ŞARTELİ KAPATIR NEOKORTEKS’E LUMBİK SİSTEM ARASINDAKİ BAĞLANTIYI KESER.



NEOKORTEKS;

Primad dediğimiz daha ilkel olan canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz Neokorteks’tir. Neokorteks düşünme faaliyetinin gerçekleştiği alandır. Zeka seyiyesinin düşünme kabiliyeti arttıkça Neokorteks’in  kalınlığıda buna bağlı olarak artar. (Hayvanların bir çoğunda genelde hiç yoktur Neokorteks düşünme faaliyeti olmadığı için).



DİP NOT;

ACH- ASİTİNKOLON; dikkat bellek öğrenme yeteneği fazla olursa titreme vb.istemsiz hareketler. Eksik olursa felç görünme riski, Alzheimer hastalığı gibi.



DOPAMİN; heyecanla ilgili hormon fazlası Şizofreni, azında Parkinson.



SERATONİN; mutluluk hormonu azında depresyon, fazlalığında manik depresyon.



NOREPİNEFRİN; öğrenme ve bellek üzerinde etkili olan bir nörotransmitterdir. Bu kimyasalın azlığı hafıza sorunlarının yaşanmasına neden olur.



ENDORFİN; Ağrı ve acıyı kesen ağrının ve acının hissedilmesini engelleyen bir kimyasaldır. Örneğin bir kişinin bileği burulduğu zaman ilk burkulma anında kişi çok fazla ağrı hissetmez.

Ancak bir süre sonra bacak şişmeye başlar ve yavaş yavaş ağrı artar ve kişi artık ağrıyı büyük ölçüde hissetmeye başlar.



 Ağrının bir süre sonra hissedilir derecede artma sebebi, salgılanan endorfin hormonun zaman geçtikçe etkisini kaybetmesidir.

Endorfin hormonu, beyine direk enjekte edildiğinde herhangi bir uyuşturucudan 120 kat daha etkili olurken kandan yani damardan enjekte edildiğinde 3 kat daha etkili olmaktadır. İNSANIN KENDİ BEDENİNİN ÜRETTİĞİ BU UYUŞTURUCU BİRÇOK SAKİNLEŞTİRİCİ VE SUNİ UYUŞTURUCULARDAN ÇOK DAHA İYİ BİR AĞRI KESİCİ OLMAKTADIR.



BEYİN SAPI;

Kafa sinirleri yolu ile yüz ve boynun motor ve duyusal inervasyonunu sağlayan beynin alt kısmıdır. Medulla spinasil olarak devam eder. Küçük bir yapıya sahiptir ancak beyin ile vücudun geri kalan kısmı arasında ki bütün sinir bağlantıları beyin sapından geçtiği için hayati önem taşır.



Beyin sapı, orta beyin (mezensefalon), pons (metensefalon) ve medulla oblongatanın bileşiminden meydana gelir.

Medulla oblangata (halk arasında omurilik soğanı), nefes alıp verme, kan basıncı, kalp ritmi ve yutma gibi önemli işlevlere sahiptir.



Beynin yüzeysel tabakası ile omurilik ve sinirlerine gelen ve oradan giden lifler, pons ve beyin sapından geçerek ilişki kurar. Bu yapılarda meydana gelebilecek küçük bir hasar beyin ölümüne neden olmaktadır. Bu nedenle boyun kısmına alınan sert darbeler hayati önem taşır.



Beyin sapı fonksiyonları olmadan kişinin yaşamını sürdürmesi mümkün değildir.

Pons (köprü), kafa ve boyun bölgesini ilgilenen işlevleri yürüten kafa sinirleri adı verilen sinir çekirdekleri (kontrol merkezleri) burada bulunur.

Pons, kan basıncı, solunum, kalp hızı gibi temel işlevleri kontrol eder. Ayrıca hareket sistemi olan beyincik ile beyin ve omuriliği birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görür.



ARKA BEYİN;

Soğanilik, beyincik ve varol köprüsünden oluşur. Soğanilik (medulla) omuriliğin beyin ile bağlantı yaptığı yerdeki şişkin bölgedir. Burası otonom sinir sistemini (kalbin atışı, kan basıncının ayarlanması, nefes alıp vermemiz vb..) kontrol eder.



Beyincik (serebellum), beynin evriminde ilk adımlardan birini oluşturur. Omuriliğin beyinle birleştiği noktada, birbiri üzerine katlanmış ve kıvrılmış ufak bir yapıdır ve her iki beyin kürelerinin arka alt kısmına sokularak saklanmıştır.



Beyin ile ilgili bilinenler çerçevesinde beyinciğin görevi; kas faaliyetlerimizi koordine ederek harketlerimizi düzgün ve akıcı bir hale getirmektir. Serebellum da meydana gelen bozukluklar, kişinin ayakta durmasını, hareketlerini ve denge kurmasını zorlaştırır.



Arka beynin bir kısmı, iğneden ipliği geçirirken, ameliyat yapılırken, piyano çalarken ve bisiklete binerken gerekli koordinasyonlarda kullanırız.



ORTA BEYİN;

Nispete küçük bir yapıya sahiptir. Orta beyin ön ve arka beyinleri birbirine birleştirmekle görevlidir. Orta beyin içinde işitme ve görme ve acıların kaydedildiği yer ile ilgili önemli işlevler gören nöronlar vardır (nöron: sinir hücresine verilen ad), bu bölüm aydınlığa ya da ışık kaynağına yönelmemizi sağlar.



ÖN BEYİN;

Talamus, hipotalamus, limbik sistem, serebrum ve beyin kabuğundan oluşur. Serebrum evrimleşmede son basamaklardan biridir.



TALAMUS;

Duyu organlarından gelen nöronların beyin kabuğu ile ilişkisini sağlamakla görevlidir. Talamusun belirli bir bölümü görme ile ilgili sinirlerden gelen bilgileri alır ve korteks' in görme ile ilgili bölümüne iletir, duyu ile ilgili nöronlardan gelen bilgileri korteks' in duyma bölgesine iletir.



HİPOTALAMUS;

Hipofiz salgı bezi ile talamus arasında yer alır. Son yıllarda en çok araştırılan beyin kısımlarından birisidir. Çok büyük olmamasına rağmen gördüğü işlevler son derece önemlidir. Hipotalamus "heyecan" ve "arzuların" denetlendiği merkezdir.



Cinsel davranış, yeme, içme vb istekler bu merkez tarafından yönetilir. Ayrıca vücut sıcaklığını kontrol eden ve ısıyı normaltutabilmek için önlemler alan merkezde burada bulunmaktadır. Saldırganlık duyusu, uyku ve uykusuzluk hali, iç salgı bezlerinin faaliyetlerinin denetlenmesi yine hipotalamus tarafından yapılmaktadır.



LİMBİK SİSTEM;

Beyin sapının yukarı kısmı ile ön beyin arasında yer alan nöron ağından oluşur ve heyecanlanma, saldırma, kaçma gibi davranışlarla ilişkilidir.



Limbik sisteminin bir kısmının heyecan yatıştırıcı işlevi bulunurken diğer kısımları korku davranışını ortaya çıkarır. Limbik sisteminde tahribat olan hastalar, dikkatlerinin bi an için dağılmasından sonra ne yapacaklarını hatırlayamazlar. Bu da limbik sistemin doğrudan hafıza ile bağlantılı olduğunu göstermektedir.



FRONTAL (ÖN) LOB;

Beynin ön kısmında bulunan bu lob, akıl yürütme, motor beceriler, yüksek seviyeli bilişsel yetenekler ve konuşma diliyle ilişkilidir. Bu lobun arka kısmında motor kortesk bulunur ve beynin bu alanı beynin çeşitli loblarından gelen bilgiyi alır ve vücut hareketlerini tamamlamak için bu bilgilerden faydalanır.

İnsan beyninin en geniş alanına sahip prefrontal korteks bu lob içinde yer alır ve tüm beyin kabuğu hücrelerinin yaklaşık %29'u bu bölgede bulunur.



Prefrontal korteks olarak adlandırılan bu hücreler insan beyninde yönetsel olarak adlandırılan beynin üst, entellektüel işlevlerinden sorumludur.

Bu bölge genel olarak ahlaki yargıların, muhakeme etme, yargılama, planlama gibi işlevlerin ve analitik düşünmenin merkezidir. Ayrıca liderlik özellikleri gibi durumlarda davranışlarımızı belirleten de yine bu lobdur.



Mutluluk, üzüntü, neşe, sevinç, gibi duyguları hissettiğimiz ve canlandırdığımız kısımda frontal lob içerisinde yer alır. Bu lob özellikle bilinçli düşünmemizi sağlar ve zarar görmesi durumunda ruh hali, hissiyat değişiklikleri ortaya çıkabilir. Bunların yanında, risk alma yeteneği düşüklüğü, problem çözme becerisinde düşüş gibi sorunlarda ortaya çıkabilir.



PARİETAL (YAN) LOB;

Beynin sağında ve solunda olmak üzere iki bölümden oluşan, duyusal uyaranlarla ilgili işlevleri arasında sağ ve sol ayrımı yapabilmek, algılanan nesnenin yerini ve yönünü saptamak, okuma, yazma ve aritmetik yeteneklerimizi barındırmak gibi işlevlere sahip olan beyin bölümüdür.



Çeşitli duyu organlarından gelen bilgileri birleştirmede önemli rol oynar. Anne karnındaki bebekte beşinci aydan itibaren başlayan duyma ve dokunma duyusuna bağlı olarak parietal lobun bu dönemde işlevsellik kazandığı söylenebilir.



Bu lob da oluşabilecek zedelenme, harf, şekil ve sembollerin anlamlarını yitirmeye, okuma, yazma ve aritmetik yeteneğinin kaybolmasına neden olur. Ayrıca bu bölgede oluşabilecek sinir hücresi kaybı, Alzheimer hastalığına neden olmaktadır.



OKSİPİTAL (ARKA BAŞ) LOB;

Bu loblar beynin arka kısmında bulunurlar. Görsel uyarıcı ve bilgi yorumlama bu lobun görevidir. Görme duyusuyla ilgili bilgiler bu lobda işlenir.

Oksipital lob içerisinde bulunan primer görsel korteks, göz retinasından gelen bilgiyi alır ve yorumlar. Sağ oksipital lob solu, sol oksipital lob sağ tarafı görmemizi sağlar. Bu lobun hasara uğraması halüsinasyon ve görme bozukluklarına neden olur.



TEMPORAL (ŞAKAK) LOB;

Ses ve kokunun algılanması, aynı zamanda yüz ve mekan gibi karmaşık uyaranların işlenmesi bu lob tarafından sağlanır. Beynin her iki tarafında kulak hizasında sağ ve sol teporal lob olarak bulunurlar.



Tüm işitsel işleme ve anlamlandırma burada gerçekleşir. Kısaca temporal lob, konuşma, hafıza ve duymanın (sesleri tanımlama) gerçekleştiği bölümdür.



SEREBELLUM (BEYİNCİK) LOBU; 

Vücudun denge organlarından birisidir. Kasların düzenli çalışmasını sağlar. Beynin ikinci büyük parçası içinde bulunan serebellum 150 gram kadardır.  Kol ve bacaklarda bulunan kasların birbirleriyle uyumlu çalışmasını sağlar. Aktif hareketin düzenli olmasını sağlar ve kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesini düzenler.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35



Kaynakça;

Rebecca Erwin Wells, M.D.M.P.H. Professor, Neurology

Jane G. Boggs, M.D. Professor, Neurology




17 Kasım 2016 Perşembe

METABOLİZMA YAVAŞLIĞI - NEDEN KİLO ALIRIZ

METABOLİZMA YAVAŞLIĞI



Metabolizma hızı genetik, çevresel etkenler ve hormonlardan etkilenir. Egzersiz veya hareketli yaşam metabolizmayı artırırken, yaşın ilerlemesi azaltır. Tiroid hormonu, erkeklik hormonu (testosteron) buyume hormonu, stres hormonu olarak bilinen adrenalin ve noradrenalin metabolizmayı artırır.



Proteinli gıdalar metabolizmayı artırır. Ortamın sıcak olması metabolizmayı azaltırken, hastalık hali, ateş ve enfeksiyon metabolizmayı artırır. Kötü beslenme metabolizmayı yavaşlatır. Uyku metabolizmayı azaltır.



Metabolizmayı en çok artıran egzersiz yapmaktır. Hormonlardan da en çok tiroid hormonları metabolizmayı artırır. Uzun açlık metabolizma hızını yavaşlatır. Kilo veremeyen kişilerde mutlaka hormon bozukluğu vardır.



Metabolizmanız yavaş ve kilo veremiyorsanız mutlaka hormon kontrolünden geçmek gerekir. Kilo veremeyen kişilerde rastlanan en önemli bozukluklar insülin, tiroid, prolaktin gibi hormonlardaki bozukluklarıdır.



Metabolizma hızlandırmak için önce altta yatan nedeni ortaya koymak gerekir. Kilo veremiyorsanız diyet yapmadan önce mutlaka bir Endokrin uzmanına başvurarak hormon tetkiki yaptırarak metabolizma yavaşlığının nedenini bulmak gerekir.



Aksi takdirde yapılacak diyetler başarısız olmaya mahkumdur. Tiroid yetmezliği yani hipotiroidi bulunan bir kişinin yeteri kadar tedavi olmadan kilo vermesi zordur. İnsülin hormonu bozuk bir kişinin sadece diyet yapmakla zayıflaması
yine imkansızdır.



Diğer bir öneri de bol su içmektir. Günde 2,5 litre su içmek gerekir. Ülkemizde su içme miktarı azdır. Az su içmek ve kahvaltı yapmamak kiloyu artıran en önemli yanlışlardan birisidir.



Diğer önemli bir konu akşamları çok yemektir. Ülkemizde genellikle akşam yemekleri fazladır ve uyuyuncaya kadar televizyon başında devamlı atıştırmalar olmaktadır.



Oysa akşamları metabolizma yavaştır ve fazla kalori alınınca kilolar artmaktadır. Sabahtan öğleye kadar metabolizma daha hızlıdır. Bu nedenle sabah ve öğle fazla akşam daha az yemek gerekir.



Hareketli olmak ve egzersiz yapmak da metabolizmayı artırır. Her gün yarım saat yürümek sağlık ve kilo için çok faydalıdır.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35

 Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA



REFLEKSOLOJİ İLE NASIL ZAYIFLARIM


Beynin açlık tokluk merkezi ile midedeki bölgelerin uyarılmasını hedefleyen komplike bir çalışmadır. Akupunkturda olduğu gibi beyinde tokluk hissi uyandırır fark ana sinirler yoluyla beyinin ilgili bölgesine sinirlerin gönderilmesi daha etkili sonuç alınmasını sağlar. Mide yavaş yavaş çalıştırılır ve zayıflama gerçekleşir. Sağlıklı ve doğal bir zayıflama yöntemidir.


KİŞİNİN NEDEN DOLAYI ŞİŞMAN OLDUĞUNUN BİLİNMESİ GEREKİR


Tiroidin olduğu sempatik sistemi devreye soktuğunuzda tiroid hızlanır, parasempatik sistemi devreye soktuğunuzda bağırsaklar gevşer ve salınımı daha kolay sağlar. Bu anlamda refleksolojiyle zayıflanır. 

Ama sempatik sistemden tiroidlerin olduğu bölgeye bası uygulandığında hiper tiroid meydana gelebilir. Bu anlamda refleksolojinin dikkat edilerek yapılması gerekir.











11 Kasım 2016 Cuma

KAN VE SİNİR DONANIMI

KAN VE SİNİR DONANIMI

Bedendeki oksijensiz kan, kalbin sağ karıncığı tarafından akciğer atardamarları yoluyla akciğerlere pompalanır. Akciğer atardamarlarının dalları havayollarını izler ve gaz alışverişinin yapıldığı alveolleri çevreleyen kılcal damarlarda son bulur.

Tekrar oksijenlenen kan, her akciğer için iki akciğer toplardamarına bölünen kılcal toplardamarlar tarafından toplanır ve kalbin sol kulakçığına döner; böylece burada vücuda tekrar pompalanabilir.
Mitral kapak darlığında, daralan mitral kapak, sol kulakçıktan sol karıncığa kan akışına karşı direncini artırır. 
Artan basınç, akciğerleri daha sertleştirerek ve nefes almayı güçleştirerek, akciğerlerdeki kılcal damar sistemine geri aktarılır.

Eğer basınç yeterince yüksekse, serum kılcal damarlardan dışarı sızarak akciğerde ödeme neden olur, kılcal damarlar alveollerin içinde patlar ve kanlı öksürük oluşur, bu hemoptizi (akciğer ve solunum yollarından dışarıya ağız yoluyla gerçekleşen kanama) olarak bilinir.

Solunum yolları ve akciğerler, küçük bronşlara ait atardamarlardan oksijen ve bsin alırlar. Oksijensiz kan, kalbe akciğer toplardamarları aracılığıyla döner.

Akciğerlerdeki lenf damarları göğüs lenf kanalına boşalır. Lenf düğümleri akciğerlerin kökünde (kan damarlarının ve bronşların akciğerlere girdiği yer), bronşların ve soluk borusunun çevresinde bulunur. Akciğer kanserinde lenf düğümleri genişlediğinde, standart röntgenle dahi görülebilir.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
+90532 297 92 35

KAYNAKÇA:
Prof. Dr. David TRACEY
Prof. Dr. Peter BAUKE
Prof. Dr. Kurt H. ALBERTİNE
Prof. Dr. Laurence GAREY
Prof. Dr. Phil WAİTE
Doç. Dr. Ken ASHWELL
Doç. Dr. Rakesh KUMAR
Dr  .         John FRİTH


NOT: Sağlık sorunlarından uzak kalmanın en doğal yolu 20 günde bir tamamlayıcı Tıp olan Refleksoloji seansları almaktır.

9 Kasım 2016 Çarşamba

POLİKİSTİK OVER SENDROMU VE TEDAVİSİ

POLİKİSTİK OVER SENDROMU

Polikistik over sendromu yumurtalıkta kistlerin olması ile karakterize bir hastalıktır.  Kadınların yaklaşık % 5-10’unda bulunur. Bu kadınların çoğu kilolu veya obezdir ancak % 25’i zayıftır.  Ailesel özellik gösterebilir yani genetik bir hastalıktır. Ailesinde insülin direnci veya tip 2 diyabeti olanlarda daha fazla görülür. Kiloluluk polikistik overin daha şiddetli olmasına neden olur.


BU HASTALARDA ŞU BELİRTİ VE BULGULAR VARDIR

Adetlerde düzensizlik: adetler kesilebilir veya düzensizdir, yumurtlama olmaz.

Gebe kalmada sıkıntı olabilir

Kilo alma olabilir

Akne vardır

Yüzde ve vücutta kıllanma olur

Saçlarda dökülme olur

Depresyon ve anksiyete olabilir

Uyku apnesi gelişebilir.

Bu şikayetler ergenlik zamanı başlayabilir. Bazı kadınlarda erişkin yaşlara kadar hiç şikayet olmayabilir. Şikayetler de kadından kadına değişir.

Polikistik over sendromunun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bir hormon dengesizliği mevcuttur. Hipofizden LH hormon salgılanmasının fazlalığı ve yumurtalıktan salgılanan androjen hormon fazlalığı yumurtalık fonksiyonlarını bozar. 

İnsülin hormonu fazladır ve direnç vardır. Ayrıca androjen dediğimiz testosteron tipi hormonlar artmıştır.
Polikistik over sendromlu bazı kadınlar kilolu olmayabilir.

Teşhis için yumurtalık ultrasonu ve hormon tetkikleri yapılır. Ancak % 30 kadarında yumurtalıklarda kist olmayabilir. Bu kadınlarda açlık ve tokluk kan şekeri, kan kolesterol düzeyleri ve kalp muayenesi yapılmalıdır.



Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
+90532 297 92 35

Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA

NOT: Sağlık sorunlarından uzak kalmanın en doğal yolu 20 günde bir REFLEKSOLOJİ seansı uygulamasıdır.

Refleksoloji, bugün tamamlayıcı tıp olarak yer almaktadır. (GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI REFLEKSOLOJİ YÖNETMELİĞİ 27 EKİM 2014 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞTUR.)

2 Kasım 2016 Çarşamba

YORGUNLUK NİÇİN OLUR

YORGUNLUK VE HORMONLAR


 Bazı hormon hastalıklarında yorgunluk olabilir. Bunların başlıcaları tiroid yetmezliği ve böbrek üstü bezi yetmezliği yani kortizol hormon eksikliğidir. Diğer bir neden de kan şekerinde görülen düşmelerdir.


Tiroid bezi yetmezliği olan kişilerde yorgunluk ve halsizlik sıklıkla bulunur. Tedaviyle bu şikayetlerde düzelme olur. Bununla birlikte tiroid yetmezliği olan kişilerde sıklıkla birlikte  bulunan kansızlık (anemi) de yorgunluğun önemli bir nedenidir. 


Tiroid bezi yetmezliğinde özellikle B12 vitamini ve demir eksikliği sık görülür.  Kansızlığın  tiroid bezi yetmezliğiyle birlikte tedavi edilmesi  yorgunluğun düzelmesine  katkıda bulunur.


Böbrek üstü bezinin az çalışması (kortizol hormonu eksikliği) da yorgunluk yapan önemli bir  hormon bozukluğudur. Bazı Hashimoto tiroiditli kişilerde tiroid bezi yetmezliği ve böbreküstü bezi yetmezliği birlikte bulunabilir. 


Eğer bu durum fark edilmez ise tiroid ilaçlarıyla  yapılan tedavi  yorgunluk ve bitkinliği iyice artırabilir.


Tiroid hormon ilacı alınca durumu kötüleşen  yani yorgunluk ve bitkinliği artan kişilerde kan kortizol hormonuna bakılarak böbreküstü bezinin az çalışıp çalışmadığı kontrol edilir.


Yorgunluk Yapan Diğer Nedenler İse;


Şeker hastalığı ve bazı enfeksiyonlar da önemli yorgunluk nedenidir. Yorgunluk ayrıca kalp, böbrek, bağırsak ve diğer organ hastalıklarında da görülebilir.


Aşırı çalışma, stresli bir yaşam uykusuzluk ve depresyon yorgunluğun önemli

nedenlerindendir.



Aşırı kilo alma ve  gece kısa süreli nefes durması (apne) sabahları sersemlemiş bir şekilde ve yorgun kalkmaya neden olur.



Hareketsizlik, spor yapmamak ve beslenmenin bozuk olması  da   önemli yorgunluk  nedenleridir.


 NOT: İnternet sitelerinde yer alan ve ‘’Adrenal yorgunluk’’ adı ile anılan ve birçok şikayetin birarada olduğu iddia edilen bir  yorgunluk şekli tıp tarafından kabul edilmiş bir tanımlama değildir.


Bu kişiler halsizlik, yorgunluk, sabah zor kalkmak, tuzlu ve şekerli gıdalara saldırı, enerji bitmesi, seks isteğinin azalması, ayağa kalkınca baş dönmesi, hafif depresyon,

unutkanlık, çeşitli enfeksiyonlara yakalanma ve bunların zor iyileşmesi gibi şikayetlerin bir kişide olmasına ‘’Adrenal Yorgunluk ‘’ adını vermişler ve tıp doktorlarının bu tanıyı bilmediklerini iddia etmektedir. Bu şikayetlerin  bir kısmı adrenal yetmezlikte olabilirse de hepsi olmaz ve adrenal yetmezliğin tanınması için hormon ölçüm metotları vardır.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35

Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA



Sağlık sorunlarından uzak kalmanın en doğal yolu 20 günde bir REFLEKSOLOJİ seansı uygulamasıdır.

Refleksoloji, bugün  tamamlayıcı tıp olarak yer almaktadır. (GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI REFLEKSOLOJİ YÖNETMELİĞİ 27 EKİM 2014 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞTUR.)