28 Eylül 2016 Çarşamba

HİPOTALAMUS HORMONLARI VE GÖREVLERİ

Hipotalamus Hormonları


Hipotalamus beyinde bulunan bir organımızdır ve bazı hormonlar salgılar. Beyinde hipotalamus dışındaki bölgelerde sinirler arasında haberleşmeyi sağlayan ve tıp dilinde nörotransmitter adı verilen hormonlar vardır. Hipotalamus 4 gram ağırlığındadır.


Hipotalamus, önbeyin ve beyin sapı arasında iç organlar, hormonlar  ve davranışlarımızın kontrol edildiği çok yoğun sinirsel ağların bulunduğu önemli bir geçiş bölgesidir. Hipotalamusta 20’den fazla çekirdek vardır ve her birinin ayrı görevi vardır.


Hipotalamusun esas görevi, vücudun metabolik olarak dengede kalmasını sağlamaktır. Bu nedenle hipotalamus  kan basıncı, vücut ısısı, sıvı-elektrolit dengesi ve vücut ağırlığını ayarlar.


Hipotalamus vücut dengesini sağlayabilmek için çevre doku ve organlardan çeşitli uyarılar alır. Bu uyarılar şunlardır;


Tüm iç organlardan gelen sinyaller (kan basıncı,  bağırsak genişlemesi)


Vücut ısısına ait uyarılar


Optik sinir yoluyla  gözden  gelen (aydınlık/karanlık ile ilgili günlük ritm) belirleyen uyarılar


Kan basıncıyla ilgili uyarılar


Zehirli maddeleri algılayıp kusmayı  başlatmak üzere gelen uyarılar


Yeme ve üreme gibi davranışları düzenlemek üzere gelen uyarılardır.


Isı algılayıcıları ve basınç algılayıcıları

Hipotalamusun kendi içinde yer alan  reseptörleri  vardır ve vücut ısısı ve elektrolit dengesi değişikliklerinde uyarılar gönderirler.



Tüm bu uyaranlara karşı hipotalamus; sinirler yoluyla ve hormon sinyalleri göndererek dengeyi sağlar.


Sinir uyarıları; kalp hızı, damarların kasılması sindirim, terleme gibi fonksiyonların düzenlenmesini sağlar.Hormon sinyalleri ise kimyasal sinyallerdir, kan yoluyla iletilir.


Hipotalamusun üçüncü ventrikül adı verilen bir bölgesinde oksitosin ve vazopressin isimli hormonlar yapılır ve hipofiz bezinin arka tarafına sinirlerle taşınır.


Hipotalamustan salgılanan diğer hormonlar ise hipofiz bezinin ön tarafına gider ve oradan hormon salgılatır.


Hipotalamus  salgıladığı hormonlar ile hipofiz bezinden başka hormonların salgılanmasını sağlar.


Bu hormonlar ile hipotalamus, vücuttaki tüm hormon salgılayan  bezleri kontrol ederek; kan basıncının, vücut ısısının ve metabolizmanın dengede kalmasını sağlar.


Hipotalamustan Salgılanan Hormonlar;


Hipotalamustan bazı hormonlar salgılanır ve  bunların görevi hipofizden hormon salgılanmasını sağlamaktır.


Bu hormonlara düzenleyici hormon veya faktör denir. Bunlar;



1. GnRH (gonadotropin salgılatıcı hormon): Hipofizden FSH ve LH hormonlarını salgılatır

2. GHRH (Growth hormon salgılatıcı hormon): Hipofizden büyüme hormonu (diğer adı growth hormon) salgılatır

3. TRH (TSH salgılatıcı hormon); Hipofizden TSH hormonu salgılatır.

4. CRH (Kortikotropin salgılatıcı hormon): Hipofizden ACTH  hormonu (diğer adı kortikotropin) salgılatır)

5. PİH (Prolaktin inhibe edici hormon): Buna dopamin adı da verilir. Hipofizden prolaktin salgılanmasını önler

6. Somatostatin: Hipofizden salgılanan büyüme hormonu ve TSH hormonunun salgılanmasını önler. 


Somatostatin ayrıca pankreastan, bağırsak içindeki zardan (mukoza), tiroid bezindeki parafolliküler C hücrelerinden de salgılanır. Büyüme hormonu dışında insülin, glukagon, gastrin, sekretin gibi birçok hormonun salgılanmasını önler.



7. Oksitosin

8. Antidiüretik hormon (ADH).



Hipotalamusun Diğer Görevleri;

Kan basıncını dengede tutmak için su içme ve tuzlu yeme isteği veya isteksizliği oluşturmak

Vücut ısını dengede tutmak

Enerji metabolizmasını dengede tutmak için beslenme, sindirim ve metabolizma hızını düzenlemek.



Üremeyi sağlamak için çiftleşme, gebelik ve süt salgısını sağlamak

Strese karşı acil cevabı oluşturmak için kas ve dokulara kan akımını ve adrenal bezlerin salgısını sağlayarak.



Vücut Isısının Düzenlenmesi;

Vücut fonksiyonlarının normal olarak sürdürülebilmesi için vücut ısınsın belli bir aralıkta tutulması gerekir. Hipotalamus metabolizma hızına  bağlı olarak ortaya çıkan ve bazen de çevresel etki ile yükselen vücut sıcaklığını, ısı kaybını sağlayarak ortalama 37 C  olmak üzere dengede tutar.

Vücut ısısı artışına hipotalamus yoluyla damar genişlemesi ve terleme, ısı düşmelerine ise titreme ve  damarların kasılmasını sağlayarak cevap verilir.


 İştahın Düzenlenmesi;


Hipotalamusta beslenme merkezi ile doyma merkezi vardır. Bunlardaki hastalıklar aşırı kiloya neden olabilir. İştahı artıran ve azaltan birçok hormon bu merkezlere etki ederek iştahı azaltır veya artırır.


Psikolojik durum, Davranış ve Libido Üzerine Etkisi;


Duygu durumu beyindeki bazı bölümler ve hipotalamusun da içinde olduğu geniş bir ağ tarafından belirlenir. Hipotalamusun özellikle saldırgan davranışlar ve cinsel duygulardan sorumlu olduğu düşünülmektedir.


Hipotalamusun  arka bölgesi uyarıldığında korku ve panik, mamillar  bölümü  uyarıldığında ise uyuklama ve apati gelişmektedir.

  
Hipotalamik hasarda genellikle GnRH düzeyi düşer ve libido azalır. Hiperseksüalite ise nadir görülen bir bulgudur.


Hafıza ve Uyku Üzerine Etkisi;


Hipotalamik hasarı olan çoğu hastada kısa veya uzun döneme ait hafıza kusurları ve hatırlama güçlüğü gelişmektedir.


Hipotalamus-ortabeyin kavşağı uyku ve uyanıklık için çok önemli bir bölgedir. Ön hipotalamusda 'uyku merkezinin' yer aldığı ve bu bölge hasarında hiperaktivite ve uykusuzluk geliştiği düşünülmektedir. Hipotalamik bölge hasarlarında ya aşırı uykusuzluk ya da somnolans (uyku hali)  gelişmektedir.


Diğer etkileri;



A) Kalp Üzerine Etkileri: Ön hipotalamusdaki  bölge uyarıldığında nabız sayısında azalma ve tansiyon düşmesi (hipotansiyon) olur. Duygu durumuna bağlı gelişen tansiyon artması (hipertansiyon), aritmi gibi pek çok kalp hastalığının  hipotalamus tarafından düzenlendiği düşünülmektedir.



B) Solunum: Nörojenik akciğer ödemi (sıvı birikmesi)  hipotalamustan kaynaklanan artmış sempatik aktivite nedeniyle gelişebilmektedir. Bu vakalarda  tansiyon yüksekliği  mevcuttur ve bunun beyin  kaynaklı olduğu düşünülmektedir.



C) Mide-bağırsak sistemine etkisi: Hayvanlar üzerinde yapılan çeşitli çalışmalarda sürekli hipotalamik uyarının mide asit salgısını artırıp, midede ülserasyon ve kanamaya neden olduğu belirlenmiştir.



Özellikle hipotalamusun tüberal bölgesinin hasarlarında midede  erozyon ve kanama, yaygın yemek borusu alt kısmı ülserleri ve bu organlarda delinme gelişebilmektedir.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35


Kaynakça: Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA

26 Eylül 2016 Pazartesi

HORMON SORUNLARI PSİKOLOJİ DEPRESYON PANİK

Hormon Psikoloji Depresyon Panik


Hormonların psikoloji üzerine etkileri vardır. İyi olma hissini sağlayan başlıca hormonlar noradrenalin, dopamin ve serotonindir. Bunlardaki dengesizlik psikolojik problemlerin oluşmasına neden olur. Bu nedenle de depresyon ile bu hormonlar arasında önemli ilişki vardır.

Noradrenalin adrenal bezden salgılandığı gibi sinir uçlarından da salgılanır. Kızgınlık ve tehlike durumunda salgısı artar.


Dopamin öfori denen çakır keyif olma durumu, istek ve motivasyon sağlar.  Dopamin hormon bozukluğunda hafıza kaybı, problem çözmede zorluk başlar. Serotonin  enerjik olma hissi, sakinlik ve güven hissi verir. Çoğu ruhsal bozukluk serotonin dengesinin bozulmasından oluşur. Depresyondaki kişilerin çoğunda serotonin düşüklüğü vardır.


Serotonin güneş ışığında beyinde artar. Kapalı ve karanlık yerlerde serotonin düzeyi azalır. O nedenle kış aylarında depresyon artar.

Güneş ışığı melatonin hormonunu baskılar. Melatonin gece salgılanan hormondur. Melatonin sayesinde uyku gelir. Melatonin serotoninden oluşmaktadır.  Serotonin azalması obezite ve yeme bozukluğuna da neden olur. Beyinde serotonin azalınca beyin bu eksikliği şekerli gıda yenmesini artırarak sağlamaya çalışır.

Hormonlar ve psikolojik rahatsızlıklar arasındaki ilişki özellikle kadınlarda daha belirgin  olmaktadır. Kadınlarda psikolojik değişiklikler özellikle ergenliğe girişte, doğum sonrası  ve menopoz döneminde ortaya çıkar. Doğum sonrası ve menopoz sonrası ruhsal sıkıntıların artmasında  kanda östrojen  hormonu azalmasının etkili olduğu, ergenlik döneminde ise östrojen hormonundaki artışın neden olduğu  düşünülmektedir.

Adetlerin başlangıcında da kızlarda görülen ruhsal değişiklikler yine hormonlarda görülen değişikliklere bağlıdır.

Hipotalamustan salgılanan CRH hormonundaki değişiklikler de psikolojik değişikliklerle birliktelik gösterir.

Erkeklerde testosteron eksikliği de duygu durumunda bozukluk yapmaktadır. Hafıza, beyin çalışması ve psikoloji testosteron eksikliğinde bozulmaktadır. Seks hormonlarında (östrojen ve testosteron)  görülen bu değişiklikler beyinde serotonin azalmasından  dolayı oluşmaktadır.

 Seks hormonları ayrıca kadın ve erkek tipi davranışların oluşmasında da önemli role sahiptir.

Tiroid bezi yetmezliği (hipotiroidi) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) olan kişilerde depresyonun fazla olması tiroid hormonları ve kan şekerinin psikolojik değişikler yaptığının bir kanıtıdır. Bu nedenle depresyondaki kişilerde hormon ölçümleri yapılmasında fayda vardır.


Tiroid hormonlarının kanımızda yüksek olması (tiroid bezinin aşırı çalışması) durumunda ise  şu  psikolojik sıkıntılar ortaya çıkar


Huzursuzluk,Sıkıntı,Depresyon,Birden öfkelenme, bağırma veya asabiyet,Kalabalık yerlerden hoşlanmama,Kötümserlik,Sabırsızlık,Aşırı hareketlilik, yerinde duramama,Gürültüye aşırı hassasiyet,Uyku problemleri,İştah bozukluğu,Bazen şizofreni,Hallusinasyonlar (hayal görme),Panik atak

Tiroid bezinin az çalıştığı tiroid bezi yetmezliğinde ise şu psikolojik belirtiler bulunabilir


İlgisizlik,Düşünme ve konuşmada yavaşlama,Unutkanlık,Konsantre olamama,Depresyon,Demans,Beyin hasarı,Panik atak

Psikolojik rahatsızlıkları olan tiroid hastalarının  teşhisinde gecikme olursa bu psikolojik  şikayetlerde düzelme olmaz.

Depresyondaki kişilerin  %10-15’inde tiroid bezi yetmezliği veya tiroid hormonlarında anormallikler vardır. Buna karşılık hipotiroidi dediğimiz tiroid bezi yetmezliği olan  kişilerde depresyon sık  bulunur ve  psikolojik tedaviye dirençlidir. 

Tiroid bezi yetmezliği olan  hastaların % 40 kadarında ve  özellikle kadınlarda depresyon  ve panik atak sık görülür.  Tedaviyle şikayetlerde azalma olmasına rağmen bazen dirençli bir depresyon yani sık nüks eden veya tekrarlayan depresyon görülebilir. 

Bu hastalarda tiroid bezi yetmezliğinin iyi tedavi edilmesi gerekir.  Bu tedavi sırasında TSH’nın 1.0-1.5 IU/L arasında olması depresyonun düzelmesine daha iyi katkıda bulunur.


Psikolojik sorunlar ile özellikle kandaki T3  hormon düzeyleri arasında bir ilişki olduğu yapılan çeşitli çalışmalarda ortaya konmuştur. Kan T3 düzeyi azaldıkça depresyon oluşması riski ve nüksü artmaktadır.


Kandaki anti-TPO antikorlarının yüksekliği ile depresyon arasında da bir ilişki vardır. Bu nedenle depresyonu olan hastalarda ve özellikle sık tekrarlayan depresyonlu kişilerde TSH, T3, T4 hormonları ile anti-TPO ve anti-tiroglobulin antikorları  mutlaka ölçülmelidir.


Bazı bilim adamları depresyonlu kişilerde “beyinde hipotiroidizm” olduğunu, yani beyinde tiroid hormon azlığı olduğunu, ancak kanda tiroid hormonlarının normal olduğunu  iddia etmişlerdir.


Kadınların %15’inde doğum sonrası depresyon görülmektedir. Buna 'Doğum Sonrası Depresyonu' adı verilir. Doğum sonrası oluşan depresyon ile tiroid hormonları  ve anti-TPO antikoru arasında  bir ilişki  olduğu çeşitli bilimsel çalışmalarda ortaya konmuştur.


Gebeliğin ilk 3 ayında ölçülen anti-TPO antikor düzeyleri doğum sonrası depresyona girilip girilmeyeceği konusunda bilgi vermektedir. Anti-TPO antikoru yüksek olan kadınlarda doğum sonrası depresyon 3 kat daha fazla görülmektedir.


Depresyonun kendisinin de tiroid hastalıklarının gelişimine katkıda bulunabildiğini  unutmamak gerekir. Stresli veya depresyondaki kişilerde Graves hastalığı denilen tiroid bezinin aşırı çalışması ile karakterize bir hastalık ortaya çıkabilmektedir.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35



Kaynakça: Prof.Dr.Metin ÖZATA



NOT:  Sağlık Bakanlığı tarafından 27.10.2014 tarihinde onaylanıp uygun görülen Refleksoloji tamamlayıcı tıp kategorisinde yerini almıştır.



Yrd. Doç. Dr. Gamze ŞENBURSA; ALZHEIMER, SİNÜZİT VE PEK ÇOK HASTALIKTA REFLEKSOLOJİ  UYGULANIYOR

Yapılan araştırmalarda papirüs kağıtlarında insanların el ve ayaklarına manuel olarak masaj yapıldığını gösteren belgeler ortaya çıkarıldığını dile getiren Şenbursa, Uzakdoğu toplumlarında günlük yaşamın bir parçası olan yöntemin Avrupa ve Amerika’da yaklaşık 100 yıldır yoğun olarak kullanılırken, Türkiye’de bu tekniğin son yıllarda tanınmaya başlandığını ifade etti.

BEYNE UYARI GÖNDERİLİYOR Refleksolojinin merkezi sinir sistemini kullanarak beyne uyarı göndermek suretiyle yeni hücre bağlantıları sağlayarak vücutta iyileşme süreci başlatmak olarak tanımlanabileceğini bildirdi.

 Şenbursa, ayak altında tüm organların izdüşümlerinin bulunduğunu, elle bu izdüşümlere basınç vererek beyne uyarı gönderildiğini, yöntemin merkezi sinir sistemi ve beyni ilgilendiren her türlü hastalıkta kullanılabildiğini söyledi.

 Sağlık ertelenmez, bugünkü yaşadığımız sağlık problemi her gün bir kat daha artmakta ve erken tedavi yöntemi rahat aşılır ve kalıcı tedavidir.

21 Eylül 2016 Çarşamba

KORTİZOL DÜŞÜKLÜĞÜ-ADDİSON

KORTİZOL DÜŞÜKLÜĞÜ-ADDİSON

Adrenal bezin yetmezliği adrenal bezin  kendi hastalığı nedeniyle olabildiği gibi hipofizden ACTH hormonunun az salgılanması nedeniyle de gelişebilir.

Adrenal bezin harabiyetinde kanda kortizol düşerken ACTH hormonu yükselir. Adrenal bezin % 90’nı harap olunca yetmezlik gelişmektedir.

Adrenal bezin yetmezliği  adrenal bezdeki hasardan  dolayı oluşmuşsa buna ‘’Addison hastalığı’’ da denir. 1855 yılında Thomas Addison isimli bilim adamı tarafından keşfedildiği için onun adına hürmeten Addison hastalığı denmiştir. 


Görülme sıklığı 40’lı yaşlarda  artar ve  kadınlarda erkeklerden daha fazla görülür.

Adrenal yetmezliğin en sık nedeni otoimmün denilen bağışıklık sistemi bozukluğu sonucu adrenal bezlerin harap olmasıdır.

 Bu durum hastaların % 80-90’nını oluşturur.

Bunun dışında tüberküloz (verem), mantar ve başka enfeksiyonlar nedeniyle de adrenal bez hasarı ve yetmezliği gelişir.


Kortizon Kullanımına Bağlı Adrenal Yetmezlik;

Günde 30 mg hidrokortizon veya  eşdeğeri 7.5 mg prednizolon veya 0.75 mg dekzametazon  ağızdan hap olarak  3 haftadan daha fazla alınırsa adrenal  bezde baskılanma ve adrenal yetmezlik gelişir.

Uzun süre  kortizon  tedavisi alanlarda ek stres halinde kortizon  ilavesi yapılmazsa da  adrenal yetmezlik  ortaya çıkar.


 Adrenal yetmezliğin klinik bulguları;

Adrenal bezler az kortizol salgılıyorsa adrenal yetmezlik oluşur ve bu kişilerde halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, aralıklı kusma, karın ağrısı, ishal veya kabızlık, genel halsizlik, kas krampları, eklem ağrıları,  oturup-kalkmakla tansiyon düşmesi (postural hipotansiyon)  olabilir.

Genel halsizlik, yorgunluk ve bitkinlik, iştahsızlık ve kilo kaybı (15 kg’a kadar) genellikle ilk bulgulardandır.  Bulantı ve kusma sık değilse bile  kriz öncesinde mutlaka gözlenir.

Hipotansiyon yani tansiyon düşüklüğü hastaların  %90’ında  vardır ve  genellikle  oturup-kalkma ile oluşan şekildedir ve baş dönmesi oluşur.


 Kan şekerinde düşme görülebilir.

Tuz yeme isteği ve  hafif  ateş olabilir.

Hafıza zayıflaması, depresyon, psikoz görülebilir.


Adrenal androjenlerin eksikliği ile kadınlarda pubik ve aksiler (koltuk altı) kıl kaybı, adet kesilmesi  görülebilir.  Hipofize bağlı adrenal yetmezlikte  LH, FSH, TSH  hormonları eksikliğine bağlı belirtiler de bulunabilir.


Adrenal kriz;

Rezervi azalmış ancak henüz adrenal yetmezlik  gelişmemiş vakalar veya  kortizon ilacı tedavisi alan hastalarda, infeksiyon, travma, operasyon, tuz kaybı, kusma ve ishalin neden olduğu su kaybı  gibi bir stres durumunda hastaya ilave  kortizon  verilmez ise akut adrenal kriz gelişebilir.


Tanı;

Sağlıklı kişilerde sabah ölçülen serum kortizol düzeyi 5-25 µg/dl olup adrenal fonksiyonları bozuk olanlarda da normal bulunabilir.

Muhtemelen sabah serum kortizol düzeyi 18 -20 µg/dl ise adrenal yetmezlik yok, 2-4 µg/dl  altında ise adrenal yetmezlik vardır, aradaki değerlerde ise ileri testler gereklidir.

Sepsis (vucutta enfeksiyonun yaygın olması) gibi  hipofiz-adrenal aksının  ileri derecede aktive olduğu durumlarda rasgele alınan kortizol 5 µg/dl altında ise  adrenal  yetmezlik  delili olarak alınabilir. Pratikte, şüpheli her vakaya bazal kortizol düzeyleri beklenmeksizin ACTH uyarı testi yapılmalıdır.





Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35




Kaynakça: Prof. Dr. Metin ÖZATA

18 Eylül 2016 Pazar

KORTİZOL YÜKSEKLİĞİ - CUSHING SENDROMU

KORTİZOL YÜKSEKLİĞİ - CUSHING SENDROMU



Böbrek üstü bezinin fazla çalışmasına yani fazla kortizol hormonu üretmesi hastalığına ‘’Cushing Sendromu’’ adı verilir. Bu hastalık Harvey Cushing  isimli bilim adamı tarafından 1932 yılında tanımlandığı için bu ad verilmiştir.



Kanda kortizol hormon yüksekliği vardır. Bu  kortizol fazlalığı ya hipofizden ACTH hormonunun fazla salgılanmasına bağlıdır ya da böbreküstü bezindeki bir tümörden kortizol salgılanmasına bağlı olarak gelişir.



Aslında kanda kortizol fazlalığı  hastalığı, daha  sıklıkla kortizon ilacının yüksek dozda uzun süre kullanılması ile olur. Örneğin romatoit artrit ve astım hastalarında yüksek dozda kullanlan kortizon ilacı bu hastalığa neden olabilir.



Cushing sendromu her yaşta  görülürse de en sık 20-40 yaş arasında karşımıza çıkar. Adrenal bezdeki tümörlere bağlı olarak  fazla kortizol salınımı  kadınlarda 3 kat fazladır.

Aslında adrenal bezden aşırı kortizol üretimi olan hastaların  yaklaşık % 70’inde hipofiz bezinden aşırı ACTH hormon üretilmesi vardır (buna tıp dilinde Cushing hastalığı denir);  % 20  hastada ise adrenal bezdeki tümörlerden  dolayı bu hastalık oluşur.



Cushing sendromunun yaklaşık % 20’ini adrenal  bezdeki tümörler oluşturur; %10’dan fazlası adenom, % 5’ten azı karsinom (kanser), az bir kısmı  iki taraflı  nodüler adrenal  büyüme nedeniyle oluşur.



Çocuklarda ise Cushing sendromunun % 65’i adrenal kökenli olup bunun %50’i kanser,  %15’i adenomdur.



Kortizol Salgılayan Adrenal Adenomlar  1-6 cm boyutlarında, 10-70 gram ağırlığında, çoğu kez 30 gr’ın altında, tek taraflı, iyi sınırlandırılmış ve  sarı-kahverengi renkli tümörlerdir.



Adrenal  bez  kanseri  genellikle tanı anında >4 cm, ağırlığı ortalama 100 gr’dır. Adrenal kanser sıklıkla DHEA, DHEA sulfat, testosteron  ve aşırı kortizol  üretir.



Klinik

Herhangi bir yaşta, genelde genç yaş grubunda  kendini gösterir.  Hastalarda ciltte morarma, kas tutulması,  hafif kemik erimesi bulguları vardır.   Cushing sendromunda şu bulgular vardır.



Şişmanlık (Obezite) Ani kilo alımı  % 90 sıklıkla en sık belirtidir. Kilo artışı devamlıdır.  Kol ve bacaklar incelmiş olabilir.  Göbekte yağ artışı vardır. Yüzde yağ artışı aydede yüzüne neden olur. Ensede yağ toplanması olur ve buna buffalo hörgücü adı verilir. 



Hipertansiyon

Hastaların %75’inde   vardır ve küçük tansiyon 10’nun üzerindedir. 



Cilt Değişiklikleri

Cilt incelir. Cilt altı yağ dokusu azalır.  Yüzde kızarma oluşur. Küçük travma ile ciltte morarma olur.  Ciltte ve göbekte 1 cm den büyük stria denen morarmalar olur.



Tüylenme

Kadınların %75-80’inde yüzde tüylenme gözlenir. Karın, göğüs ve baldırda da  kıllanma olabilir, %35  hastada  sivilce (akne) ve  cilt yağlanması (sebore)  vardır.  



Psikolojik Değişiklikler

Hastaların çoğunda depresyon, halisünasyon, paranoya, manik davranışlar ve uyku bozuklukları olabilir.



Seks Hormon Bozukluğu

Kadınların %75’inde adetler kesilir. Vücut kılları dökülür. Her iki cinste libido kaybı olur. Kortizol fazlalığı  düzelince bu bozukluklar iyileşir. Cushing sendromunda çocuklarda erken ya da geç  ergenlik saptanabilir.



Kas Zayıflığı

Hastaların % 60’ında  kaslar ve sıklıkla bacak  kasları tutulur. Kas kitlesi ve total vücut proteini azalmıştır.



Kemik erimesi

Hastaların  % 80’ninde  vardır.



Böbrek Taşı

Hastaların %15’inde vardır. Kortizol aşırılığına bağlı kalsiyumun kanda artmasına bağlı   oluşur.



Susama ve Aşırı İdrar

Aşırı idrar yapma  %30 oranında karşımıza çıkar. Nedeni genellikle  antidiüretik hormonun   aşırı kortizol tarafından  baskılanması ile ilgilidir.  Kanda kalsiyıum artması da aşırı idrara neden olur.



Enfeksiyonlar

Çoğu kez  belirti vermez. Mantar  enfeksiyonları sıktır. Bakteriyel enfeksiyonlar da  artar.



Şeker Hastalığı

Gizli şeker  %35, aşikar diyabet %15- 20 oranında gözlenir, kanda  kolesterol ve trigliserid artar.



Göz

Göz içi basınç yükselir.  Göz arkası  yağ dokusu artar ve   1/3 hastada  gözler öne doğru çıkar.



Adrenal Kanserde Bulgular

Adrenal kanserde kadınlarda  testosteron artışına ait  tüylenme, akne, saç kaybı, klitoris büyümesi gibi  erkek tipi görünüm  bulguları vardır. Hipertansiyon ve potasyum düşüklüğü en sık belirtidir. Karında  ağrı, karında kitle palpe edilebilir.  Karaciğer  ve  akciğere metastaz olabilir. Karaciğer büyümesi karaciğer metastaz bulgusudur.
 
Laboratuar Bulguları

Kırmızı seri kan hücreleri, hemoglobin ve hematokrit artmıştır. Lökosit sayısı normaldir. Lenfosit  hücre  sayısı normalin altındadır. Eosinofil hücre  sayısı  azalır. Kan potasyumunda azalma Cushing hastalarının  %10’unda vardır. Hastaların %10-15’inde açlık  kan şekeri yüksek olur.  Tokluk kan şekeri  daha sık artar. Serum kalsiyum normal, serum fosfor düşük veya normaldir. Hastaların % 40’ında  idrarla kalsiyum atılımı fazladır.  VLDL, HDL, LDL-kolesterol ve trigliserid düzeyleri  kanda  artar.



Tanı

1 Plazma Kortizol  Ölçümü

Normalde kortizol, ACTH salınımına paralel olarak sabah en yüksek, geceyarısı en düşük düzeydedir ( <1.8 µg/dL).  Bu hastalıkta kortizol salınımındaki  bu ritm kaybolur. Cushing sendromunda çoğu hastada sabah 9.00’da kortizol değerleri normal, fakat  gece yarısı  değerler artmıştır. Genelde gece yarısı 7.5 µg/dL’den yüksektir. Gece yarısı plazma kortizolü 7.5 µg/dL’den yüksektir.



Hastada stresi ortadan kaldırmak için 24-48 saat önceden yatırılmalı ve kan örnekleri sırt üstü yatarken saat 22.00-gece yarısı alınmalıdır.



2 İdrar Serbest Kortizol Atılımı

24 saatlik idrarda serbest kortizol (İSK)  ölçümü en iyi tarama testidir ama Cushing sendromluların %10-15’inde normal İSK atılımı olabilir.

Cushing sendrom bulguları olanlarda  idrarda serbest kortizol atılımı  4 kat artmış ise tanı kesindir. Normal değerler < 80-120 µg /gündür.



3 Tükrükte Kortizol Ölçümü

 Tükrük kortizolü  kan  kortizol düzeyleri ile  benzerlik gösterir. Evde yapılması avantajdır. Normalde gece yarısı tükrük kortizol düzeyleri  <0.11-0.15 µg/dL’dir,  ve >0.25 µg/dL  olması  tanı koydurucudur.



4 Düşük Doz Geceyarısı Deksametazon Süpresyon Testi

Tarama testidir. Normal kişilerde  dekzametazon  verilmesi, ACTH ve kortizol salınımını baskılar. Cushing sendromunda  baskılanma olmaz.  Normalde saat 23.00’de 1.0 mg deksametazon verilince ertesi gün plazma kortizol değerleri 1.8 µg/dL  altına iner.  10 µg/m üstü değerler Cushing sendromunu güçlü bir şekilde düşündürür, 2-10 µg/dL (138-276 nmol/L) değerler şüphelidir.



5 Düşük Doz 48 Saatlik Deksametazon Süpresyon Testi

 48 saat içerisinde 6 saatte bir 0.5 mg deksametazon verilerek yapılır. Plazma kortizol ölçümünün <1.8µg/dL  olması Cushing sendromunu dışlar.



Görüntüleme Yöntemleri

1 Hipofiz MRİ

Cushing hastalığının tanısında gadoliniumla manyetik rezonans görüntüleme (MRİ) seçilir, sensitivite %70, spesifisitesi %87’dir. Küçük tümörlerde ise %20-60’ın altındadır. ACTH yüksek ve MRİ’da görüntü saptanır ise % 98-99 Cushing hastasıdır.



2 Adrenal Görüntüleme

Ultrasonografi, tomografi, MRİ ve sintigrafiden yararlanılır.  Tomografi, adrenal görüntülemede kanser şüphesi dışında MRİ’dan üstündür.

Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35



Kaynakça: Prof. Dr. Metin ÖZATA


16 Eylül 2016 Cuma

BOY UZATMA - ÇOCUĞUMUN BOYU NASIL UZAR

REFLEKSOLOJİ İLE BOY UZATMA

Sinir sisteminin kalbi olan beyin büyüme hormonlarını hipofizi tetikleyerek boyu uzatmak mümkün. Hipofiz ise büyüme hormonu olan growth hormonunun salgılanmasından sorumludur.
Hipofizi uyararak daha çok hormon salgılatmak metebolizmayı hareketlendirmek ve şekilde doğal büyüme sürecini tekrar etkinleştirmek mümkün. Bu nedenle boyunu uzatmak isteyenler refleksolojiden rahatlıkla faydalanabilirler.

Bilindiği gibi doğal olarak 17-20 yaşları arasına doruk noktaya ulaşır ve sonra yavaşlar. Refleksoloji özellikle bebeklikte ve çocukluk döneminde daha fazla etkili olacağından boy uzatma ve nörolojik gelişim için 1 ile 18 yaş arasındaki bireyleri daha çok tercih etmekteyim.

Büyüme hormonu tedavisinden sadece bu hormonun eksikliği olan kişiler faydalanmıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar sağlıklı çocuklarda da bu hormonun boy uzattığını gösteriyor.
Stanford üniversitesindeki bir grup bilim adamının 121 çocuk üzerinde yaptığı araştırmada büyüme hormonu tedavisinin, normal hormon seviyesine sahip çocuklarda da oldukça faydalı olduğu gösterildi. Toplum ortalamasına göre en kısa %3’lük bölümde yer alan bu 121 çocuğun uzun süreli takiplerinde 80’inin hesaplanan boy uzunluklarını 5- 6 cm geçtiği gözlendi.

Halen büyüme hormonu, bu hormonun yetmezliğinde, Turner sendromunda ya da kronik böbrek yetmezliği olan çocuklarda kullanılıyor. Ancak yapılan yeni çalışmalar sağlıklı, ancak boy kısalığı olan çocuklarda da büyüme hormonu tedavisinin fayda sağlayabileceğini gösteriyor. Boy kısalığı için, büyüme hormonu eksikliği gibi altta yatan bir sebep varsa, zamanında yapılan tedavi sonrası 20cm’nin üzerinde boy uzaması sağlanabiliyor.


Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
+90532 297 92 35

Büyüme hormonu, Growth hormon (GH) veya Somatotropin; ön hipofizden salgılanan, peptit yapılı, insanlarda ve hayvanlarda büyüme, hücre üretimi ve yenilenmesini uyaran hormondur. Ön hipofizin somatotropik (asidofilik) hücrelerinde 191 aminoasitlik tek bir polipeptit zincir şeklinde üretilmektedir. GH sentez ve salınımı, hipotalamustan salgılanan GH-releasing hormon (GH-RH) tarafından kontrol altında tutulmaktadır.

Somatostatin, GH salınımını azaltır. Bunun yanında insülin, glukagon, TSH, FSH, ACTH gibi hormonlar da salınımını baskılamaktadır. Egzersiz, stres ve uykunun derin döneminde artış gösterir.
GH dokuları doğrudan etkilemez. Etkilerini somatomedin denilen peptitler, özellikle somatomedin C (İnsülin-like growth faktör-I; IGF-I) aracılığı ile gösterir.

GH kıkırdak yapımını arttırmakta ve uzun kemiklerde büyümeyi sağlamaktadır. Bu yüzden çocukluk döneminde büyük önem arz etmektedir. Eksikliği büyümede yetersizliğe yol açar ve değişik tipte cücelikler görülür.


Kaynakça: Daniels ME (1992). "Lilly's Humatrope Experience". Nature Biotechnology 10 (7): 812. DOI:10.1038/nbt0792-812a.

15 Eylül 2016 Perşembe

MENOPOZ TEDAVİSİ

Refleksoloji Menopoz İlişkisi

Menopoz dönemi kadın hayatının evrelerinden biridir ve doğal bir sürecin sonucudur. Toplumumuzda ise yaygın bir kanı olarak menopoz dönemi yaşlılık döneminin başlangıcı olarak görülmektedir. Ortalama insan ömrünün 80'li yaşların üzerine çıkma eğilimi göz önünde bulundurulduğunda menopoz döneminin aslında insan hayatının önemli bir kısmını kapsadığı farkedilir.

Menopause yani adet kanamalarının durması olarak adlandırılan menopoz, dilimizde hatalı olarak menapoz veya menepoz olarak da kullanılabilmektedir. Doğrusu menopoz olmalıdır.

Refleksoloji ile başta hipotalamus ve tiroid bölgelerinin uyarılması gerçekleştirildiğinde iç salgı bezlerinin daha düzenli çalışması sağlanabilir.

Menopozlu 42 kadına ayak refleksolojisi uygulanmış, bunlardan 17’ si (%40.5) tam, 20’ si (%47.6) önemli ölçüde iyileşmiş, 4’ ünde (%9.5) etkili sonuçlar alınmıştır. Hastalardan yalnızca 1’ inden sonuç alınmamıştır.



Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35


Kaynakça: Testa, Gail W., "A Study on the Effects of Reflexology on Migraine Headaches" August 2000’’

MENOPOZ NEDİR MENOPOZ BELİRTİLERİ NELERDİR

Doğurganlık yeteneğinin kaybolduğu 48 - 55 yaş arası döneme  "Menopoz" adı verilir. Menopoz'un kelime anlamı ise (Son Adet)tir. Bir kadına menopozda olduğunun söylenebilmesi için son âdetin üzerinden 1 yıl geçmesi gerekir.

Menopoz bir hastalık değildir.Kadın hayatının bir parçası,bir dönemidir. Çünkü menopoz kadın vücudunun bir döneminin bitip yeni bir döneminin başladığı özel bir süreçtir.

Genç kızlarda üreme döneminin başladığının işareti olan ilk adet (Menarş) ile başlayan dönem, menopoz adı verilen son adet ile bitmiş ve kadının doğurganlığı sona ermiş sayılır.

 KLİMAKTERİUM NEDİR

Menopoz belirtilerinin ortaya çıktığı dönem olan menopoz öncesi, menopoz belirtilerinin yerleştiği menopoz dönemi ve bunu izleyen menopoz sonrası dönemi sürecinin tamamına (Klimakterium)adı verilir.

 MENOPOZ HANGİ YAŞTA ORTAYA ÇIKAR

Menopoz yaş Aralığı 45 - 60 arasıdır. Menopoz için Dünya yaş ortalaması 51, Türkiye için yaş ortalaması 46 dır.

 MENOPOZU ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR

Beslenme durumu, sosyo-ekonomik durum, aşırı alkol ve aşırı kahve içilmesi, hayat düzeni, cinsel hayat düzeni, doğum sayısı menopozu etkileyen faktörler arasındadır.

Doğum yapmış olan Spor yapan Düzenli seks hayatı olan Erken adet gören kadınlar çoğunlukla menopoza geç girerler.

Doğum yapmamış olan Spor yapmayan Seks hayatı düzenli olmayan Genel yaşama düzeni bozuk olan Genç yaşta eşini kaybeden Sigara,alkol,stres faktörleri bulunan kadınlar çoğunlukla menopoza erken girerler.

ERKEN MENOPOZ NEDİR

Erken menopoz 35 yaşından önce ortaya çıkan menopoza denir.

 ERKEN MENOPOZA GİREN KADINLARDA

Yumurta hücrelerinin sayısı doğuştan az olabilir.

Stres ya da tıbbi tedaviler nedeniyle yumurta hücreleri hasar görmüş olabilir

Yumurta hücrelerinde erken bir fonksiyon bozukluğu ortaya çıkmış olabilir



MENOPOZUN İLK BELİRTİSİ NEDİR

İlk belirti adet düzensizlikleridir.

MENOPOZDA NE TÜR DEĞİŞİKLİKLER OLUR

 Menopozda, organizmada önemli değişiklikler oluşmaktadır. Bunların başında, hormonal değişiklikler gelir.

Menopozda hipofizden salgılanan hormonlarda artış gözlenir.

Düzgün adet görme ve üreme fonksiyonunu oluşturan sistemdeki bozukluklar nedeniyle yumurtalık fonksiyonu azalır. Bunun sonucunda kadın için önemli bir hormon olan östrojenler düşer, gonadotropinlerde artış ortaya çıkar ve kadında önemli sağlık problemleri gözlenir.

PSİKOENDOKRİN DEĞİŞİKLİKLER

Baş ağrısı

Sinirlilik

Uyku bozuklukları

Depresyon

Aşırı terleme

Halsizlik

Yorgunluk

Unutkanlık

Ateş basmaları

Çarpıntı

CİLTTE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLER

Deride gevşeme, incelme, transparan bir görünüm

Damarların belirgin hale gelmesi

Yaraların geç iyileşmesi

Morluklar 

ÜROGENİTAL SİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLER

Östrojen eksikliğine bağlı vajina epiteli incelmesi

Vajinanın mikroorganizmaların üremesine uygun hale gelmesi

Cinsel organlarda çekilme ve kuruma

İdrar yollarında daralma ve fonksiyon bozukluğu

Sık idrara çıkma

Ağrılı cinsel ilişki

Ağrı nedeniyle cinsel isteksizlik


ENERJİ HARCAMASINDAKİ DEĞİŞİKLER

Enerji harcamasında azalma

Buna bağlı kilo artışı ve şişmanlık


Şahin SANDALCIOĞLU

Uzman Sosyolog-Refleksolog

+90532 297 92 35

Kaynakça: Prof.Dr.Mehmet Ali VARDAR