17 Nisan 2016 Pazar

ESKİDEN TEDAVİLER NASIL YAPILIYORDU

Geçmişte yaşayan insanlar çoğu zaman yalın ayak yada tabanı toprakla temas eden ince derili ayakkabıları giyip doğal yollarla kendi vücut dengelerini koruyabiliyorlardı ama günümüz insanının doğal yaşam alanlarının daralması betonlaşma ve kalın tabanlı ayakkabılar bu doğal teması engellediği için insanlar daha fazla hastalanmaktadırlar.

Antik çağlarda, -bildiğimiz anlamda- tıbbi bilgiden yoksun insanların nasıl tedavi oldukları ya da sağlıklarını nasıl muhafaza ettikleri sizin de zihninizi kurcalıyor mu?

BAŞLARKEN, TEDAVİ VE SAĞALTMANIN NASIL TANIMLADIĞINI AKTARMAK YERİNDE OLACAKTIR:

Tedavi; hastalıkla mücadeledir, onunla savaşmaktır. Vücut coğrafyasında tıbbi ilaçlar, serumlar, cerrahi yöntemler gibi bir sürü teknik kullanılarak savaşılır ama bazen kazanılıp, bazen kaybedilen bu savaşta iki taraftan da çok kayıp verilir. Sağaltma ise; hastalığın çıkış yolunu göstermek ve sessizce onu dışarı göndermektir.

GELİN GÜNÜMÜZDEN 2500 YIL ÖNCEYE, EGE VE AKDENİZ BÖLGESİNE UZANALIM:

 Asklepion’lar çok tanrılı dönemde sağlık ve şifa tanrısı Asklepios adına kurulmuş tam teşekküllü sağaltım hanelerdir.

Bergama’ daki Asklepion ( sağaltımhane ) ise Ege ve Akdeniz etrafında bulunan yaklaşık 200 tedavi merkezinin en önemlisi diye bilinir.
Burada 7-8 yüzyıl boyunca hiç bir ölüm vakası olmamıştır. Bu nedenle o zamanda Asklepion’un giriş kapısına Tüm Tanrılar için yaratılmış olan bu kutsal yere yalnızca ölüm Tanrısı Hades giremez!  Diye tabela bile asmışlardır.
Peki eski insanlar hastalanan kişiyi nasıl niteliyordu?  Sorusuna Antik insanın anlayışına göre hastalanan kişinin içine kötü ruh girmişti yanıtını alıyoruz.

YA  KÖTÜ RUHUN  TESİR ETTİĞİ KİŞİLER BUNDAN NASIL  ARINIYORDU?

Genelde bu çeşit hâl ehli insanlar köyün biraz kıyısında bir kulübede ya da kendilerine özgü bir çadırda yaşarlar, kalabalıktan biraz uzak dururlar. Odalarında tütsü, buhurdanlık ya da kokulu ot veya yaprak yakarlar, dört temel elementi yaşamlarında hep yakınlarında tutarlar: Toprak, Hava, Ateş, Su.
ÇÜNKÜ SAĞALTMA ANINDA BU DÖRT TEMEL ELEMENTİ KULLANMAKTAYDILAR.

 Hastaların, yani hâli bozulan kişinin yakınları “bu ferdimize bir hal oldu, şuna bir bakın” diye, üstada getirirler. Hâl ehli üstad odasındaki ateşe birkaç odun daha atar. Hasta kişiyi inceler, temâşâ eder, sonra getirenleri dışarı çıkararak onunla yalnız kalır. Ona üzerinde yalnız çamaşırı kalacak şekilde elbiselerinden soyunmasını söyler. Soyunan kişi yüzükoyun yere uzanır. Oda sıcaklığı iyice artmış, hasta boncuk boncuk terlemektedir. Hastalığının türü, branşı burada önemli değildir.

 Onu oluşturan enerji vücut uzayını terk ettiğinde o hastalık da kişiyi terk edecektir. Hasta artık sıcak ortama dayanmakta zorluk çekmeye ve çıkmak istediğini belirtmeye başladığında, hâl ehli dışarı çıkar ve 3 kg ile 15-20 kg arasında ağırlıkları değişen, çeşitli büyüklükte ve ağırlıktaki beyaz yuvarlak mermer taş blokları soğuk oldukları halde birer birer kişinin vücut yapısına göre taşıyabileceği bölgelere omuzdan itibaren üzerine dizerek koymaya başlar. Soğuk ve ağır taşlar kişinin üzerine ansızın konulduğunda kişi irkilir, ürperir ve bağırır.

İşte bu ürperme ve bağırma anında ve sonrasında taşlar ısınıncaya, vücut ısısı ile homojen oluncaya kadar vücuda giren, sıcak ortamdan ve hal ehlinin varlığından rahatsız olan parazit enerjiler ısı transferini sörf gibi kullanarak soğuk ve serin olan taşlara doğru akışa geçerler. Böylece beş-on dakikada bir terleyen vücuda dizilen dört-beş adet taş değiştirilir. Her defasında yeni ve soğuk taşlar dizilir.

 Böylece; yirmi dakika sonra hasta parazit enerjilerden kurtulmuş, parazit enerjiler de, yani hastalıklar da taşlara geçmiştir. O taşlar toprağa gömülür veya akan suda bir gece bekletilir. Böylece yeniden kullanılmaya hazır hale gelir.
PEKİ HASTA KİŞİYE UYGULANAN DİĞER SAĞALTMA ( TERAPİ ) YÖNTEMLERİ NEYDİ?

ANTİK DÖNEMDE HASTAYA UYGULANAN SAĞALTMA YÖNTEMLERİ

 YERE ( TOPRAĞA ) GÖMME TERAPİSİ:
Üstadın çadırı kendisine bir hâl olanlar için hazırdır. Hâli değişip de hasta olanı getirirler. Yere kazılan ve gelen hastayı içine alacak kadar olan çukura hasta kişi yatırılır. Üzeri ince bir kat toprakla kapatılır. Sonra yetişkin bir ceviz ağacından toplanan ceviz yaprakları ve ince dalları dizilir.

Bir çarşaf gibi örtü halinde kapatılır. Onun üzerine yine ince bir toprak, yine ceviz yaprakları, yine ince bir toprak ve yine ceviz yaprakları… Üç kat ceviz yaprağı dizilmiş olur. En üste yine ince bir toprak tabakası dökülerek kaplanır. Yalnız kafa dışarıda kalmıştır.

Alnının üstüne yedi adet ceviz yaprağı üst üste konularak onun da üstüne ıslak ağır bir bez konulur. Böylece hasta bir gece orada yatırılır. Sabaha kadar ceviz yaprakları ve toprak, o vücuttan fazlalıkları çıkartıp, gerekenleri koyarak gerekli formatı yüklerler. Sabah olduğunda hasta yavaşça çıkartılır. Eğer vaka çok inatçı ya da eski ise bu yöntem bir hafta arayla 2 ya da 3 defa tekrarlanır.

 ELLERİ KULLANARAK İYİLEŞTİRME:

– Üstten El Tutmak-
Eller enerji transferinde çok önemlidir. Eski Mısır-Yunan ve Hint uygarlıklarında inisiye ve şifa rahiplerinin en çok kullandığı tekniktir. İslamiyet’te de yaygın olarak kullanılmıştır. Adına ” rukye ” denir. Eller direkt olarak tene dokunarak ya da 5-10-20 cm uzaklıktan tutulur.
Avuç içi enerji akış merkezleri hastaya dönüktür. Buradan akan enerji kuvvetle tesir eder.
Tek elle yapılabileceği gibi iki elle de çalışılabilir.

Her elden akan enerji ayrı bir tünel açar ve bu iki tünel birleşinceye kadar, yani iki elden birbirine enerji topu gidip gelinceye kadar o bölge temizlenmiş sayılmaz.

-Parmaklarla Çalışma –

Başparmağın bir vana açıyormuş gibi şekillendirilmesi. Bu teknik ” çalışacağınız bölgeye 5-10 santim yaklaştırıp, parmakları bu bölgeye dik bakacak şekilde tutarak çalışmaya başlanır. Burada parmakların arası hafifçe açık olmalıdır. – Daha kuvvetli bir etki isteniyorsa – parmakların birleştirilmelidir şeklinde tarif ediliyor.
Parmak uçlarını bir araya getirin ve hasta bölge üzerinde bilek hareketleri ile küçük daireler çizin. Dairenin merkezine hafif vuruşlar yapın.

 – Daire Çizmek-

Parmak uçları aynı şekilde ama bu defa daireler bilekten değil omuzdan hareket alır. Yani
tüm kol daire çizmeye başlar. Bilek ve el sabit durumdadır. Hareket sadece omuzdan idare edilir ve daire merkezden başlayıp döne döne, yavaş yavaş genişletilerek çapı 30 cm’ye kadar çıkartılabilir.

-Delici Burgu Çalışması-

Orta parmak dairenin merkezine, hedefe, yani hastalığın olduğu yere doğru yöneltilir ve orada sabit tutulur. Diğer parmakların arası biraz açık haldedir. Küçük parmak yukarı, gökyüzüne bakarken başparmak ise tam aşağıya, yere doğru bakacaktır.

Sonra çalışmaya devam edilir ve baş ve küçük parmakların pozisyonları bu defa yer değiştirilir. Birinci hareket tamamlanmıştır. El çekilir, silkelenir ve kapatılır. Daha sonra açılarak tekrar uzatılır ve ikinci burgu hareketi yapılır. Çalışmaya bu şekilde devam edilir.

HASTANIN BAŞI ÜSTÜNDE ATEŞ ÇEVİRME:

Hasta hal ehli üstada başvurduğunda çadırın ortasına oturtulur, oda boşaltılır. Üstad ile hali bozulan kişi yalnız kalır. Ya diz çökerek oturur ya da hali yoksa sırt üstü uzanır. Mümkünse yerden yüksek bir zemine, sedire veya taş bir lahit üzerine uzanır.
 Meşalesini yakan üstat hastanın etrafında saat yönünde dönmeye başlar. Elindeki ateş bir meşale ya da yağ çırasıdır, bu da yoksa bir masa kandili olabilir. Burada önemli olan sönmeden yanan bir ateş kaynağı olmasıdır.
 Üstad dönerken ilk 5-10 dakika yoğunlaşmak ve hastalık yapan enerjiyle irtibat kurmakla geçer. Daha sonra o enerji ile irtibat kuran üstad hastanın vücudunda biriken parazit enerjileri vücut içinden ateşe yönlendirerek yanmalarını sağlar. Bu işlem sırasında hasta kişi terler, kramplar geçirir, ağlama ve gülme krizleri geçirebilir, uyuyup kalabilir, sürekli esneyebilir, v.s. gibi birçok değişik tepkiler verebilir.

DAĞLAMA:

Fonksiyonları çeşitli korkular, vesvese ve tiksinme gibi olan enerjiler vücuda girdiğinde oldukça etkili bir yöntemdir. Korku veya tiksinti veren olayın büyüklüğüne göre bir iğne ya da çivi hasta kişinin gözleri önünde ısıtılarak kızartılır ve kor haline getirilir.

Hasta bu ısınmış çubuğu görünce yeniden korkuya kapılır. Fakat bu defa korkan o kişi değil, içindeki korku veren enerji grubudur. Açığa çıkan iğneyi hafifçe hastanın alnına, ensesine, bileklerine değdirerek vücudunun ürpermesini sağlar. Burada amaç hastaya zarar vermek değil, sadece vücudu ürpertecek kadar ısı uygulamaktır. Hafifçe değdirilip çekilir, asla vücuda zarar verilmez. Çivi çiviyi söker prensibiyle açığa çıkan korku enerjisi de bu ürpermelerle vücudu terk edip gider.

 SOĞUK SU TERAPİSİ:
Yüksek ateşli hastalıklarda hastalığın enerjisinin vücudu terk etmesi için sıkı bir veya bir kaç ürpermeye ihtiyaç vardır.
Antik çağlarda yüksek ateşi olan bir hasta uyurken bir kenarda soğuk buzlu su bulunan bir kazana battaniye benzeri bir çuha daldırılır ve tahtadan yapılmış uzun bir maşa veya sopa ile çıkarılıp hastanın karnının altındaki kasık bölgesine bir anda bırakılır. Yaratılan şok ile oluşan ürperme çok güçlü olacağından bu yöntem başka her türlü yöntem kullanıldığı halde iyileşmeyen hastalara son çare olarak kullanılırdı.

KURŞUN DÖKMEK:
Hasta odanın ortasına oturtulup başının üzerine bir çarşaf örtülür. Metal veya toprak bir
kaşık içerisinde eritilen kurşun hastanın bir karış üstündeyken bir tas soğuk suya dökülür.
Dökülmeden önce hastadaki maraz enerjiler üstad tarafından erimiş kurşuna transfer edilir.

 ZEYTİN YAPRAĞI:
Kimya fabrikalarının ve laboratuarların olmadığı antik çağlarda insanlar bitki ekstrelerini
bizzat bitkinin kendisini çiğneyerek ya da bir kapta döverek çıkarmaya çalışmışlardır. Zeytinin yaprağı çiğnenirse ağız içi hatalıklarına çok iyi gelmektedir.

BAĞIRIP ÇAĞIRMA TERAPİSİ:

Ara sıra şehir dışına ıssız yerlere gidin ve avazınız çıktığı kadar bağırın. Yoruluncaya kadar bağırıp çağırın. İçinizden ne söylemek geliyorsa söyleyin, hiç kasmadan bağırın bağırın. Seansın sonunda size ne kadar iyi geldiğine şaşıracaksınız.

 BİR DEMET OT İLE SÜPÜRME:
Burada yapılacak işlem şöyledir. Yeni yeşermiş bir tutam 50-60 cm uzunluğunda her hangi bir yeşil bitki kullanılabilir. Yeşil, henüz sararmamış bir tutam buğday filizi olabilir. Küçük kargı yaprakları yada söğüt dalları, ceviz yaprakları, çınar yaprakları kullanılabilir.
 Bu toplanan ot veya dal parçacıkları (yaprakları ile birlikte) hastanın sırtına, başına, karın ve göğüs bölgelerine, ayaklarına kısaca rahatsızlık olan bölgelerden başlanarak giderek vücudun tümüne kısa aralıklarla hafifçe vurulur.

 SESLERLE YAPILAN TERAPİLER:
Antik dünya insanı rezonansın gücünü çoktan fark etmişti. Eğer hastalıklar vücuda yerleşmiş birer manyetik alanlar ise o halde isteğe göre değişik manyetik alan yaratan titreşimler bunlar üzerinde etkili olabilirdi.

 Bu fikirden yola çıkarak davullar ,çanlar ve gonglar ile terapiler başladı.Çeşitli çap ve büyüklükte gonglar çeşitli hastalıklarda kullanıldı. Davullar çalındı, ritimler uygulandı. Gonglar ayrıca çok etkili bir manyetik alan yarattıkları için padişahların huzura kabul ve toplantıları öncesinde dikkati yoğunlaştırmak ve sessizliği sağlamakta kullanılmaktaydılar.
Hâkimler de bir kararı açıklamadan önce bir çana vururlar. Bunlar bugüne kadar gelen ve gelenekselleşmiş ritüellerdir.

Şamanlar ve Kızılderililer şifa seanslarında ihtiyaç duydukları ses frekansını davullarla oluşturmaktaydılar. Bu insanlar için davul çok önemlidir. Frekansı yüksek bir şifacı davula her vurduğunda deriden çıkan ses negatif enerjileri toz duman etmektedir. Bu sayede bir çok psikolojik hastalık ve obsesyon durumları eskiden iyileşiverirmiş.

 PARMAKLARLA VE TIRNAKLARLA YAPILAN TERAPİLER:
Her iki elimizin başparmak ucu ile işaret parmak ucunu halka şeklinde birleştirdiğimizde bu insan vücudunda bir kapalı devre oluşturur ve enerji bedeni kapatarak kendi içinde bir devinim başlatır. Böylece dışarıdan gelen zararlı parazit enerjilerden yüzde yetmiş oranında korunuruz.
Bir de vücudun negatif enerjilerden arınma programı vardır ki bu da üçüncü yani orta parmağın da devreye girmesiyle yaşanır.

 HAYVANLARA BAKILARAK YAPILAN HAREKETLER:
– Mestikleme –

Günümüzde yapılan ve insan sağlığına bire bir faydalı olan Uzakdoğu sporları, Tai chi,
Çigong vb. bir çok sporların beden ve duruş hareketleri yılan, maymun, pars, köpek, kartal vb.
gibi bir çok hayvandan esinlenerek insan hayatına girmiştir.
 Birçok yoga hareketi hayvan hareketlerini örnek alır ve enerji tıkanıklıklarını açarak insanı çok rahatlatır.

Eskiden uyuyamayan ve sürekli ağlayan bebekleri mestiklerlerdi. “Mestikleme” bebek için
kolay olsa da yetişkin bir insan için zorlu bir harekettir. Ağlamakta olan bir bebek yüzükoyun yatırılır. Ayağının birisi ile çaprazındaki kolu sırt üzerinde birleştirilerek el ve ayak bileği yan yana getirilir ve sırta doğru bastırılır.

 Sonra diğer ayak ve el aynı şekilde. Neye uğradığını şaşıran bebek hemen susuverirdi. Burada yapılan şey enerji bedendeki tıkanıklığı çok özel bir hareketle açıp enerji akışını normal hale getirmekti, antik dünya insanı bunu biliyordu.

 TIRNAKLAMA VE KAŞIMA:

Tırnaklar her zaman kullanılmaz, acil durumlarda acil enerji akışı için kullanılır. Tırnaklar parmaklardan akan enerjiyi onlarca defa yükseltici özelliğe sahiptir. Mesela bir düşünceye kapılıp bir sorun karşısında acil bir çözüm bulmamız gerektiğinde insiyaki olarak kafamızı veya yüzümüzü kaşırız.

Evet ya parmak uçlarımızı şakağımıza koyar düşünceye dalarız ya da daha sıkışık durumda isek kafamızın çeşitli bölgelerini kaşır dururuz. İşte o anda oraya acil yüksek enerji akışına ihtiyaç var demektir. Mesela iyileşmeye yüz tutan yaralar çok kaşınırlar. Sırtımız çok kaşınır.
 Çünkü kundalini enerjisinin yolu üzerindedir. Bir yere enerjiyi daha bol ve etkin vermek istiyorsanız tırnaklarınızla bastırınız. Kafaya tırnaklarımızla fazlaca bastırmak ve kaşımak düş ve hayal gücünü arttırır.

GÖĞSE VURMA (DÖŞÜNÜ DÖVME) :

Eski insanlar, bir yakınını kaybettiğinde, çok üzüntü duyduğunda, kalp çakrasının kapandığını
fark ederler ve ağıtlar yaparak avuç içleri ile veya ellerini yumruk yaparak göğüslerine vururlardı. Bu sayede bilmeden kendi yaşamlarının devamı için çok önemli olan kalp çakrasını yeniden faaliyete geçirirlerdi.

 KULAK ÇEKME:

Binlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelen bir uygulamadır.
Antik insan bunu keşfetmiş ve insanın uyanık olması gerektiği durumlarda kulaklarının üst kısımlarını ovarak ve hafif sıkarak tüm vücut sistemini bir anda bir kaç kat etkin hale getirmeyi başarmayı bilmiştir.

 AĞAÇLARLA YAPILAN TERAPİLER:

Antik dünya insanı hayıt ağacının yanına giderek ona dokunur ve şöyle seslenirdi. “Hayıt hayıt, gel derdimi dağıt.” Ya da bir dut ağacına içini döker, onunla konuşur ve dokunarak birliği yaşar. Sonra bu dost ağaçtan ayrılırken “Ulu dut, sözümü tut.” diyerek oldukça samimi bir şekilde ona tembih ederek veda ederdi. Bu sözler ve cümleler antik çağdan bugüne kadar Anadolu’muza gelebilenlerdir.

 MİNERALLERLE YAPILAN TERAPİLER:

Antik dünya insanı kristallerin ve büyük yalçın kayaların, mağaraların sağaltma gücünü çok iyi
Biliyordu. İnsanların tarih öncesinden beri kristallerden takı yapıp kullanma eğilimi bugüne
Kadar gelmektedir. Bu önceleri korunma ve arınma amaçlı yapılırdı.

SU İLE YAPILAN TERAPİLER:

Su yıkayan, arındıran bir özelliğe sahiptir. Tuz ile birleşince de bu özelliklerine bir de iyileştiren,
koruyan, dezenfekte eden özellikler katılır. Çünkü tuz bilinen en eski ve tartışılmaz bir dezenfektandır. Antik dönem insanı tuz ile suyun güçlerini birleştirerek elde ettikleri tuzlu suyu hayatlarının her alanında kullanmışlardır. Bugün bile yiyeceklerin saklanmasından tutun (turşu, salamura, vs.) tıpta kullanılan serumlara kadar halen kullanılmaktadır.
Su terapisinin bir versiyonu da termal kaynaklardan faydalanmaktı.

Kaynakça: Cemal BENCAN

MERİDYENLER VE REFLEKSOLOJİ
Uzakdoğu düşüncesine göre dengesizlik, kişinin evrensel yaşam gücünün meridyenlerde tıkanması ile olur. (Yaşam enerjisinin) meridyenlerde tıkanması da bazı semptomların ortaya çıkmasına neden olur.
Meridyen bilgisi olan bir refleksolog bu semptonları dikkate alarak sorunlara hızlı bir çözüm getirebilir.

 Örneğin mide meridyenindeki tıkanıklık aynı anda larenjit, tiroid bezi dengesizliği, kabızlık, diz ağrıları gibi birbiriyle görünürde ilişkisi olmayan sorunlar getirebilir. Geleneksel tıpta bu ilişki görülmeyebilir ama meridyen terapisinde bu ilişki açıktır. Zira mide meridyeni bütün bu organlardan geçer ve bu meridyendeki tıkanıklık, enerjinin mide meridyeninin üzerinde yer alan organlara dengesiz dağılmasına neden olur.

Meridyenler hakkında bilgisi olan refleksolog, kişinin şikayetlerini göz önünde bulundurarak, enerjinin hangi meridyenlerde tıkandığını bilir ve sadece sorunu taşıyan organları değil de, tıkanıklık gösteren meridyen yolundaki bütün organları uyararak enerjinin vücuda daha dengeli yayılmasına yardımcı olabilir.

Düzenli refleksoloji terapisi, meridyenlerde tıkanmış enerjinin dengeli bir şekilde akıp, organlara dengeli bir biçimde yayılmasına yardımcı olur.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog – Refleksolog
+90532 297 9235


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder