31 Ekim 2015 Cumartesi

BELLEK - ÖĞRENME VE DÜŞÜNME

BELLEK
Bellek, insanların daha önceki deneyimlerini, izlenimlerini, duyuları ve düşüncelerini anımsamalarına olanak tanıyan bilişsel bir süreçtir. İnsanlar, edindikleri bilgileri belleklerinde saklarlar. Öğrenme ya da düşünme yetenekleri, büyük ölçüde anımsama yeteneğine dayanır.

Örneğin bir fincan kahve hazırlama ya da caddede karşıdan karşıya geçme gibi basit bir görevi yerine getirme yeteneği, daha önceki deneyimleri anımsamaya dayanır. Bir sorunu çözme ya da ortada bir sorun olduğunu fark etme de, belleğe dayanır.

Tanı olarak anlaşılmasa da nörologlar, belleğin depolama sistemini üç şekilde tanımlar: milisaniyeler ve saniyeler uzunluğunda duyusal bellek; saniyeler ve dakikalar uzunluğunda kısa süreli bellek ve günler ya da yıllar uzunluğundan uzun süreli bellek.

Kısa süreli ve uzun süreli bellekte farklı depolama mekanizmaları olduğu bilinmektedir. Sınırlı miktarda bilgi (5-10 ayrı bilgi), kısa süreli bellekte birkaç saniye tutulabilir; bu bilgiler, uzun süreli belleğe kaydedilmezse kaybolurlar.

Örneğin bir telefon numarasını rehberden bulduktan sonra anımsamak için kısa süreli belleğimizi kullanırız; kısa süreli belleğimiz, numarayı ancak telefonda çevirene kadar anımsamamıza yardımcı olur. Uzun süreli belleğin kapasitesi geniştir; özellikle önemli olaylar gibi belirli bazı şeyler, yaşamımız boyunca uzun süreli belleğimizde saklanabilir.

Psikologlar, belleği dört farklı kategoriye ayırır: geri çağırma, anımsama, tanıma ve yeniden öğrenme. Geri çağırma, kişinin belleğini zorlayarak geçmiş olayları zihninde yeniden düzenlemesidir. Anımsama, geçmişteki olayların aktif bir biçimde hatırlanmasıdır.

Tanıma, uyarıların geçmişte tanık olduğunun saptanmasıdır. Yeniden öğrenmeyse, daha önce unutulmuş bir şeyin yeniden öğrenilmesi yeteneğidir; öğrenme süreci, ilk defasında daha kolaydır.
Belleğin, beynin herhangi tek bir bölgesi yerine çeşitli bölgelerinde depolandığı düşünülür. Buna karşın beynin şakak kemiği bölümüne uyan kısmının ortasında bulunan hipokampusle talamusun bazı kısımlarından oluşan limbik sistem, anıların depolanmasında ve gerektiğinde anımsanmalarında önemli bir yere sahiptir.

Beynin bu kısımlarının hasar görmesi, bir bellek bozukluğu olan hafıza kaybına neden olur. Öğrenme ve dolayısıyla anımsama, rahimde başlar. Ultrasonla gözlenen ikizlerde, gebeliğin 20. Haftasında el, kol veya baş hareketleriyle alışkanlıkların başladığını ve çocukluğun ilk dönemlerine kadar devam ettiğini göstermiştir.

Cenin, annesinin konuştuğu dili tanır; örneğin yapılan testlerde Fransız bebeklerin Fransızca konuşan kişilere tepki verdiği görülmüştür. Tat da rahimde öğrenilir; bebek, içinde yaşadığı amniyon sıvısını içine çekerek ve yutarak annesinin beslenme alışkanlıklarını tanır.
Duygu da öğrenilir; araştırmalar, gebelik döneminde depresyonda olan annelerin bebeklerinin, doğumda depresyon belirtileri gösterdiğini ortaya çıkarmıştır.


Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite






29 Ekim 2015 Perşembe

LİMBİK SİSTEM - BEYİN

LİMBİK SİSTEM
Limbik sistem, birbirine bağlı bir grup beyin yapısı için kullanılan ortak terimdir; bu yapılar; duyguların ifade edilmesi, beslenme, sıvı alam, savunma ve üremenin yanı sıra belleğin oluşturulması gibi hayatta kalmayla ilgili davranışları düzenler.

‘Limbik sistem’ terimi, bu sistemin ayırt edebilen ilk parçalarının beynin orta kısmındaki yapıların (halka şeklinde, para-hipokampus ve hipokampus kıvrımlar) çevresinde bir halka ya da sınır (limbus) oluşturduğu gözlendiğinden kullanılmaktadır; ancak daha sonraki tanımlamalar, çok sayıda başka yapıyı da içerir.

Bu sistemin ana bileşenleri, hipokampus, amigdala (badem şeklindeki oluşum), bölme işlemiyle ilgili bölge ve hipotalamustur.

Temporal lopun içinde yer alan hipokampus, bu lopun alt yüzeyinin iç kısmındaki kabuğun devamıdır. Beyin kabuğu, talamus ve hipotalamusun diğer kısımlarına bağlı olan hipokampus, yeni belleklerin oluşumunda zorunlu bir yere sahiptir.

Hipokampus zarar gördüğünde hasta, geçmiş anılarını anımsayabilir, ancak beş dakika önce ne yaptığını ya da ne söylediğini anımsayamaz. Bir diğer deyişle hastalar, yeni edinilen bilgiyi belleklerine kaydedemezler; bu duruma ileriye yönelik hafıza kaybı adı verilir.

Hipokampusun hasar görmesiyle ayırt edilen hafıza kaybı türü, Alzheimer hastalığında da görülür. Hipokampus, oksijen yetersizliğine karşı son derece duyarlı olduğundan boğulma riski atlatan hastalarda kaza sonrası belirli bir süre ileriye yönelik hafıza kaybı görülebilir.

Amigdala (badem şeklinde oluşum), beynin şakak kemiği bölümüne uyan kısımda, hipokampusun hemen önünde yer alır. Koku alma sistemine, hipokampusa, beyin kabuğuna ve hipotalamusa sıkıca bağlı olan amigdala, duyguların ifade edilmesi için önemli bir merkezdir.

Amigdalası alınan insanlar ya da hayvanlar, normalde korku uyandırması gereken uyarılara yanıt vermez. Bir diğer deyişle, korkutucu ya da tehdit edici bir durum ayırt edemezler.

Kedilerde amigdalanın elektrikle uyarılması, ciddi bir savunma tepkisine yol açabilir. İnsanlardaysa böyle bir uyarım, kaygı ve rahatsızlık duygularına neden olur.

Beynin içyüzünde, korpus kallozunun ön kısmının altında yer alan küçük bir alan olan (boşluğu ikiye bölen) bölge; hipokampus, amigdala ve hipotalamusa bağlıdır. Bir hoşnutluk ya da ödül merkezi olarak tanımlanan septal bölge, bağımlılık davranışıyla ilgili araştırmaların odak noktasıdır.

Hipotalamus, beynin diğer kısımlarıyla bağlantıları ve hormon üretiminde oynadığı rolle, vücut organlarının (viscera) etkinliklerini düzenleyen küçük; ama yaşamsal öneme sahip bir bölgedir.
Limbik sistemin bütün parçalarına bağlı olan hipotamaus, kişi korktuğunda ya da kaygılandığında kan basıncını, kalp atışı ve solunumdaki artış ya da utandığında yüzün kızarması gibi iç organlarda duygularla ilgili olarak meydana gelen değişikliklerden sorumludur.

Duygusal ifadeyle ilgili davranışsal ya da bilişsel değişiklikler, yansıtmalar aracılığıyla çeşitli limbik yapılardan (hipotalamus, amigdala, hipokampus) alınır ve beynin şakak kemiği bölümüne uyan kısmının kabuğuna aktarılır.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite




7 Ekim 2015 Çarşamba

ADENOHİPOFİZ

ADENOHİPOFİZ

Adenohipofiz (hipofiz bezi ön kısmı) de, hipotalamusun denetimi altındadır; ancak hipotalamusuntan hipofize uzanan özel bir kan damarı sistemi içine salgılanan hormonlarla düzenlenir.

Adenohipofiz, isimleriyle belirtilen işlevlere sahip birçok önemli hormon salgılar. Büyüme hormonu (GH), uzun kemiklerdeki büyüme kıkırdağının denetiminde önemli bir rol oynar.
Tiroid uyarıcı hormon (TSH), tiroid hormonu üretimi uyarır. Prolaktin (üst hormonu), memelerde sütbüretimini tetikler.

Adrenokortikotrofik hormon (ACTH ya da kortikotropin), böbrek üstü bezlerinin dış kısmından hormon (kortikosteroid hormon ve cinsellik hormonları) üretilmesini sağlar.
Folikül uyarıcı hormon (FSH), kadının yumurtalıklarında yumurta folikülleri ve erkeğin testislerinde sperm hücrelerinin gelişimini uyarır.

Sarartıcı (luteojenik) hormon (LH), yumurtalıktaki yumurta foliküllerinin çatlamasını ve kadının regl döneminin ikinci yarısında, progesteron hormonu üretmek için, yumurtalıkta bir korpus luteum oluşumunu sağlar.

Bu hormonların büyük bir kısmının düzgün işlemesi, bir bireyin büyümesi, olgunlaşması ve üremesi için zorunludur.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite



4 Ekim 2015 Pazar

NÜROHİPOFİZ (ARKA HİPOFİZ)

NÜROHİPOFİZ (ARKA HİPOFİZ)

Nürohipofiz (arka hipofiz), iki hormonun salgılanmasından sorumludur. Vasopressin (idrara çıkmayı azaltan salgı-ADH) ve oksitosin.

Her iki hormon da, hipofiz bezinin hemen üzerinde yer alan beynin hipotalamus kısmında üretilen aminoasit zincirlerinden (polipeptid) oluşur.

Vasopressin, böbrekler tarafından üretilir ve idrardan suyun tekrar emilmesini sağlayarak idrarı daha yoğun hale getirir.

Bunun temel etkisi, kanı sulandırmaktır. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde vasopressin hormonu, kan konsantrasyonundaki değişiklikleri denetleyen hipotalamusun özel bölümleri tarafından kan konsantrasyonuna yanıt olarak düzenlenir.

Oksitosinse doğum sırasında rahimdeki ve süt salgılama sırasında memelerdeki (süt atımı refleksi) düz kasların kasılmasını sağlar.

Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
GSM: +90532 297 9235

KAYNAK
Prof. Dr. David Tracey
Prof. Dr. Peter Baume
Prof. Dr. Kurt H. Albertine
Prof. Dr. Laurence Garey
Prof. Dr. Frederick Rost
Prof. Dr. Phil Waite