Astımın temel özelliği aile içinde aktarılma eğiliminde olmasıdır. Bu eğilim, sarı saçlı ya da mavi gözlü olmak kadar belirgin olmasa da, kanser ya da alkolizmden kesinlikle daha fazladır.
Bir şeyin irsi olması genellikle arka planda genetiğin rol oynadığının göstergesidir, ancak astımın kalıtımı, yatkınlık sağlayan genler kadar ailelerin aynı küflü evi paylaşmaları ile de yakından ilgilidir.
Genlerin gerçekten de işe karışıp karışmadıklarını görmenin tek yolu onları saptamak ve nasıl çalıştıklarını ortaya koymaktan geçer. Hastalığın görüldüğü aile üyelerininin paylaştığı genlerin pek çok kez taranmasıyla, genomda sürekli beliren yarım düzine bölge ortaya çıkarılmıştır ve diğer bir düzine kadar bölge de şüphelenmemize yol açacak şekilde kendini göstermektedir.
Astımın da, diyabet gibi, onlarca genetik varyantın karmaşık birlikteliğinin etkilediği bir hastalık olduğu sonucuna varılmıştır.
Ne yazık ki, astımlı akrabaların paylaştığı kromozom bölümlerindeki genlerin kimliklerini henüz bilmiyoruz. Deyim yerindeyse genetik teröristlerin varlığı, mahalle ölçeğinde saptanmıştır, ancak asıl suçluların bulunması için kapı kapı dolaşmak gerekecektir.
Bunun mümkün olduğunun örneği ADAM33'tür. Genom Terapi Şirketi (Genome Therapeutics Corporation) gibi tehditkar bir ad verilen kuruluşta yer alan bir araştırma ekibi yüzlerce İngiliz ve Kuzey Amerikalı ailede bu genin izini sürmüştür.
Bazı kimseleri astıma duyarlı kılan genetik versiyonun hangi bakımdan farklı olduğu henüz açıklığa kavuşmamış, kaçımızın risk altında olduğu belli değildir zira hastalığa yol açan gendeki SNP sayısı bilinmektedir (SNP'lerin DNA'daki tek bir harfe ilişkin, kolaylıkla göze çarpmayan değişiklikler-tekli nükleotid polimorfizmleri-olduğunu ve bunların genomlarımıza saçılmış durumda bulunduğunu hatırlayın).
Üstelik genin hangi biçimine sahip olacağınızı bilmenin nasıl bir fayda getireceği de belirsizdir, çünkü yaratılan bağıl risk son derece küçüktür. Bütün astım vakalarının ancak küçük bir yüzdesini izah edebilmektedir.
ADAM33 bakımından ilginç olan nokta, sorunlu nefes alma biyolojisinin yangından son derece farklı bir tarafına dikkatimizi çekmesidir. Bunu nedeni genin makas gibi iş gören bir molekül çifti kodlamasıdır.
Teknik ifadeyle söylersek kodlanan, çinko-bağımlı, hücreler arası bölgede iş gören metalloproteinazdır ve bu molekül bronşiyal düz kaslarda ve akciğer epitel hücrelerinde kendini göstermektedir. Kabaca söylersek, bu gen kişinin solunum yollarının esnek olmasını sağlamaktadır.
Astımlarda kronik yangı sonucunda solunum yolları kalınlaşır, havanın akciğerlere taşındığı geçitler daralır ve solunum yollarındaki kasların esneme ve kasılmaları da engellenir. Böylece bu kas zayıflar. Akciğer kapasitelerini arttırmak için astımlıların egzersiz yapması bu nedenle önemlidir.
Yangı aynı zamanda solunum yollarının içini kaplayan dokuda bölgesel hasarlar yaratmaktadır ve bu nedenle de vücut akciğerleri yeniden yapılandırmak zorunda kalır. İşte bu noktada ADAM33 gibi, hücreler arası bölgede iş gören proteinazlar büyük önem kazanır; esneklik ile sertlik arasında uygun bir dengenin kurulmasını sağlarlar.
Şahin SANDALCIOĞLU
Uzman Sosyolog-Refleksolog
0532 297 92 35
Kaynakça;
1: P.van Eerdeweg et al. (2002) Nature 418:426-430 "Association of the ADAM33 gene with asthma and bronchial hyperresponsiveness.
2: Shi, W.,S.Bel-lusci, and D. Warburton (2007) Chest 132: 651-656 "Lung development and adult lung disease"
3: Prof.Dr. Greg GİBSON
Sosyoloji mezunu olup; Refleksoloji ve Masaj mesleğinde öğrendiğim bütün pratik ve teorik bilgileri MEB - Gençlik ve Spor Bakanlığı sertifikam ile en iyi şekilde uygulamaya gayret gösterip, Mevcut bilgilerimi arttırmak için durmadan yenilik ve değişiklikleri takip edip araştırmaktayım. Bay-bayan ayrımı yapmadan hangi mekânda olursa olsun mesleğimi uzun yıllardan beri en iyi şekilde uygulamaktayım.Refleksoloji ve Masaj Uzmanı Şahin SANDALCIOĞLU +90532 297 92 35